Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Alev Alatlı ve Biz Kendimiz…

Alev Alatlı’nın Nasihatname’lerinin ikinci cildinde kendisine ‘’Hafazanallah!’’ dedirten Amerikan tarihini anlattığı bölümde İrlanda’nın hikâyesine de yer verir. IRA’nın kardeş örgütü Sinn Fein isimli örgütün isminin İrlanda dilinde anlamının ‘’Biz kendimiz’’, ‘’Ne Yapacaksak, Yalnız Başımıza Yapacağız ” anlamına geldiğini yazar. Alev Alatlı son eseri olan Nasihatname kitaplarında ve birlikte yaptığımız 150 bölümü kapsayan İhmal Edilebilir Nasihatler programının bütününde de bunu söylüyor; ne yapacaksak biz yalnız başımıza yapacağız!

İhmal Edilebilir Nasihatnameler’e bir televizyon programı olarak başladığımızda Alev Alatlı bir taraftan da kitap serisini yayına hazırlıyordu. TRT 2’nin uzun bir aradan sonra tekrar yayına başlaması ve yayına başlarken ilk programlardan birisinin bu olması onu motive eden faktörlerden birisi olmuştu.

Alev Alatlı’nın zihni salınımlı çağrışımlı çalışırdı. 1992’de tanıştık, sonraki dönemlerde Türkiye’nin çeşitli kritik aşamalarında yakınlaşan, zamanla pek çok konuda sınanarak pekişen dostluğumuz kalıcı hale gelmişti. Yaptığımız sohbetlerde müthiş bir bilgi ve yorum dağarcığı olduğunu biliyordum. Eğitimi farklı disiplinleri kapsayacak şekilde çeşitli, bilgisi de tek bir alanla sınırlanmayacak kadar güçlüydü. Roman onun bu bilgiyi transfer etmek için bulduğu yöntemlerden sadece birisiydi. Sohbetlerinde laf lafı açar ve gittiğiniz her yerde size sunduğu şaşırtıcı bilgilerle karşılaşırdınız.

Bu bilgi dağarcığını, en önemlisi de muhakeme ve yorum gücünü yazarak paylaşmayı bilgisinin zekatı olarak görüyordu. Bu duyguyla onu televizyon programına ikna etmeyi bir hayli uğraşarak başardım. Bir diğer zorluk da Alev Hoca’yı evden çıkarmaktı. Bir anlamda yazı odaklı olarak münzevi yaşayan bir yazardı. Genellikle biz ona giderdik. TRT2’nin açılışıyla başlayan İhmal Edilebilir Nasihatler programında da esnek hareket ettik. Bazen o stüdyoya geldi, bazen biz onun evine yayın araçlarımızla gittik. Bazen evde, bazen bahçede, bazen de stüdyoda çektik programı. Bazen ara verdik, bazen iki program üst üste çektik. Bu noktada TRT2 yönetimine uyumlu yaklaşımı için minnettar olduğumu söylemek isterim. Eğer öyle olmasaydı program devam etmezdi.

Program başladıktan dört bölüm sonra Süleyman Seyfi Öğün’e bize katılması için teklif götürdüm. Bizi kırmadı ve programın can damarlarından birisi oldu. Alev Hoca’yla bazen ters düşerlerdi. Bu tartışmaların da verimli konuları açtığını gördüm. Alev Hoca’nın deyimiyle “organik ve olduğumuz gibi bir program” yaptık. Ne yaptık? Her şeyden önce bir davamız vardı; o da Türkiye idi… Her konuda dönüp dolaşıp “bize faydası ne olacak” sorusunu soruyorduk.

Programlara bugün için de çok önemli bir konu; popülizm ile başladık. Batı siyasetinin popülizme teslim oluşu, ırkçılığa dönüşünü konuşurken dünyadaki hakim Batı zihniyetini adeta arkeolojik bir kazı yaparmışçasına ele almaya başladık. Alev Alatlı’nın Japonya’dan Amerika’ya uzanan interdisipliner; ekonomi, felsefe, dilbilim, teolojiyi kapsayan uzun bir eğitimin içinden gelen birikimi, muhteşem bir Türkçeyle bambaşka bir formatta bir televizyon programına dönüştü. İzleyiciye “İster dinleyin ister dinlemeyin.” dedi ama kulağımıza küpe olacak yüzlerce nasihat ve içerik bıraktı bize ve Türkiye’nin geleceğine…

Batı zihniyet tarihine farklı bir bakışla yaklaştı. Programlarda nerede olduğumuza ya da nereye sürüklendiğimize dair dair koordinatlar, kimlerle yan yana ya da karşı karşıya olduğumuza dair silsileler konuşuldu. Nasıl bir dünyanın içindeyiz, görünenin arkasında ne var, kimler var, bunlar nelerle ilişkili? Bunun da ötesinde şimdi ve gelecekte neleri nasıl etkileyecek? Programlarda etimolojisinden başlayarak büyük bir sembolik açılım, kod okuma ve çözüm buluyorsunuz.  Hem de bir nefeste, adeta çizilen bir resmin içinde .

Alev Alatlı bize yeni bir tarih okuması ve dünya resmi çizdi… “Batı ve doğu kavramlarının da kurgusal olduğuna” inandığı için alışıldık bir Batı karşıtlığı yapmadı, çözümledi ve “işte peşinden gittiğiniz bu” derken “ne yapıyorsanız bilerek yapın” öğüdünde bulunuyordu.

“Bir dönemi anlatmak sadece tarihçilere bırakılmamalı.” diyen Alatlı özetle “tarihten bir kesiti değil hepsini bir bütün olarak” göstermeye çalıştı. Bilgi arka planı olmayan entelektüel gevezeliğin prim yaptığı, İnternet oligarşisinin fikirlerimize hakimiyet kurduğu, nihilizmin kuşattığı bir çağda “Mitoloji bilmeden din anlaşılmaz.” diyerek;

Avrupa tarihinde paganlık ve Hristiyanlığa dair bugün de devam eden kültürel kodlara,

Yahudi-Hristiyan sembollerle örülü yeni dünya düzenine,

dünyada devam eden derin aristokrasi örgüsüne,

kapitalizmin insanla kavgasına,

popülizme, kutuplaşmaya, siyasetlere değin

ve hepsinin bütününde Anglosakson dünyaya derinlemesine paralel kurguyla holistik bir bakışı ekrana taşıdı.

Bu özet programa dair sadece ipuçları verebilir. Programın kitap haline gelmesinde ise pek çok kişinin emeği var. Burada TRT 2’nin yeniden yayına geçme aşamasında emeği olan ve Alev Alatlı’nın çok sevdiği Selman Yılmaz’a, sonraki TRT 2 ekibine TRT Genel Müdürü Zahit Sobacı’ya, TRT 2’de görev yapan ve Alev Hocama saygı ve sevgide kusur etmeyen tüm ekibe, hiçbir zahmetten çekinmeyen editörümüz Büşra Sönmezocak’a ve program başladığından beri tüm metinlerimizi takip eden kitabın da editörlüğünü tam Alev Hoca’nın istediği gibi yapan Deniz Şahin’e ve emeği geçen tüm ekibe teşekkürü borç bilirim.

İhmal Edilebilir Nasihatler bir televizyon programı olmanın ötesinde derdi ve davası olan insanların elinde hayat buldu.  “Biz kendimiz olarak nasıl başarırız” sorusuna bir giriş oldu. Eğer izlemediyseniz ya da dinlemediyseniz bildiğiniz tüm ezber bilgileri bir kenara atın okuyun derim.