Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

ABD Demokrasi Değilse Nedir?

ABD’nin cumhuriyet makinesi neden çökmek üzere? Eski Yunan demokrasinin beşiği değildir… Cumhuriyet fikrinin ikilemleri… Cumhuriyet fikri ve vesayet kavramı… Bu sorular Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile konuştuğumuz konular. Yaklaşık iki yıldır bunları konuşuyoruz. Ve konuştuğumuz her konunun da bugün Trump – Biden tartışmalarında yansımalarını izliyoruz. Bu yazıyı yazmadan Alev hocaya telefonda kimin kazanacağını sordum. Nitekim önceki seçimde Trump daha yüzde 30’larda iken hoca onun kazanacağını söylemişti. Cevabı yine aynı isim oldu. “En yırtıcı olan ve en çok gürültüyü kopartan kazanacaktır.” dedi ki bu da Trump’a işaret ediyor.

Amerikan sistemini programlarda çok sık konuştuk. Amerika’da belirsizliğin sürdüğü, halkın silahlanarak sokağa çıktığı haberlerinin gelmeye başladığı bir günde yazıya İhmal Edilebilir Nasihatler programının bölümlerinden birinden yaptığım özetle devam etmek istiyorum. “Amerika’nın kurucu babaları neden bir demokrasi değil de bir cumhuriyet kurdu” sorusunun cevabını Alev Alatlı’dan nakletmek istiyorum…

 

“Türkiye’de bir türlü netleştiremediğimiz, bilen bilir de üzerinde konuşmadığımız kavram: Demokrasi ile cumhuriyet arasındaki farktır. Cumhuriyetçi ne yapar Demokrat ne yapar. Biz bunu bir türlü Türkiye’de toparlayamadık. Amerika’nın kurucu babaları bir demokrasi değil, cumhuriyet yaratmışlardı. Bunu da açık seçik söylerler. Demokrasi çoğunluğun tahakkümüdür son tahlilde. Yüzde 51’i bulan kazanır. Bunu çeşitli biçimlerde yumuşatmaya çalışırsınız, yok temsili sistem, yok şu, yok bu… Şimdi, Amerika’nın kuruluş dönemini düşünün, farklılıkları düşünün eğitimde, dilde, din de vs… Eğer hakikaten uygulasalardı, demokratik olsalardı bu adamlar seçilebilirler miydi? Büyük ihtimalle hayır. ‘Biz cumhuriyet kuralım.’ dediler. Peki, cumhuriyet ne yapar? Cumhuriyet deyince eski Yunan’a gidiyoruz. Yani halkın, sıradan insanın katılımını işe karışmasını mümkün olduğu kadar zorlaştıracaksınız. Bu arada eski Yunan da demokrasi beşiği filan değildir. Eğer bir toplumu Yunanlıların yaptığı gibi; altındı, gümüştü, bronzdu diye bölerseniz, burada zaten demokrasi söz konusu değildir. Yunan demokrasisi eşitler arası demokrasidir. Aynı durum Roma’da da söz konusudur… Amerika’da olan da budur. Mesela üçüncü bir siyasi parti kurmak nerdeyse imkansızdır. Kağıt üstünde mümkündür ama yapamazsınız. İnanılmaz bir prosedürdür, mümkün değildir. İşi zorlaştırırsınız, iki partiye bir kere indirgemenin yollarını ararsınız. Artı seçimi çift kademeli yaparsınız. Adam gidip kendi seçemez. Electoral college (seçiciler meclisi) diye bir şey vardır, ara kademe… Siz cumhurbaşkanını seçeçekleri seçersiniz. Gerisi hikaye, checks’ler, balances’lar yok bilmem ne…Delegenin oyuyla seçilir, halkın oyuyla kaybeder mesela. Veya tersi olur. Bir de burda bütün ilişkileri paraya dayandırdığınızı düşünün. Adalet sistemi dahildir buna. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde bahsettikleri eşitlik, seçkinleşmiş bireyler arasından oluşan bir eşitlik fikridir. Demokrat olmakla cumhuriyetçi olmak aynı şey değildir. Amerika asla demokrasi değil ama cumhuriyet evet!”

Cumhuriyet Fikrinin İkilemleri

Bu konuya ilişkin Süleyman Seyfi Öğün hocanın sözleriyle bu bölümü tamlayayım: “Cumhuriyet ile demokrasi arasındaki farklılığı görmek gerekiyor. Bunların aralarında belli mesafeler hatta belli paradokslar var. Cumhuriyeti kuran akıl yürütme başka bir şeydir, demokrasiyi inşaa eden akıl yürütmeler çok başka şeylerdir. Bunların zaten tetabuk ettirilmesi de çok zor süreçlerdir. Yani iki tane dirençli kütle gibi düşünün. Bunları uyumlaştırmak fevkalade güçtür. Cumhuriyetin fikri referansları ne olursa olsun bir seçkin projesidir. Türkiye’de de ‘Cumhuriyet kurulurken niye demokratik davranılmadı’ diye söylenir… Oysa cumhuriyet kuruyorsanız, o çok başka bir şeydir. Cumhuriyet tanımında demokrat olmak zorundasın diye bir şey yoktur. Cumhuriyet çok başka bir fikir üzerine, başka bir erdem anlayışı, başka bir onur anlayışı üzerine kuruluyor. Fakat cumhuriyetin daha kuruluşunda başlayan dilemma da var. Bunu net olarak Jean-Jacques Rousseau’da görüyoruz. Jean-Jacques Rousseau iki tane iradeden bahsediyor. Bir tanesi genel irade diğeri halk iradesi. Jean-Jacques Rousseau diyor ki, ‘Kuruluşta genel irade üzerinde herkesin 100’de 100 istisnasız ittifak etmesi lazım.’ Yani bir tanesi hayır derse ya onu ikna edeceksiniz ya da başka birini bulacaksınız… Kurucu akıl böyle çalışıyor cumhuriyette. Tabi o 100 kişinin 100’üne de sorulmuyor. Genel iradenin kendi dogmasını oluşturma potansiyeli vardır. Yani bir takım seçkinler der ki- ki fiiliyatta da böyle olmuştur- ‘Genel irade budur.’ Halk iradesi bununla çelişirse ne olur? Rousseau cevabı veriyor: ‘Genel irade belirleyici olur.’ Halk iradesini ezer geçer. Bu genel iradedir, bir gelecek boyutu, tamamlanmamış misyonları vardır. Cumhuriyet böyle bir fikirdir. Dolayısıyla eşitlik fikri demokrasinin üzerine titrediği kalbi fikirken, cumhuriyetçiliğin çok öyle kalbinde eşitlik fikri yer almaz. Cumhuriyet daha çok bireyler üzerinde durur. Yani onun için liberaller daha iyi temsil ederler cumhuriyet fikrini. Çünkü liberallere de baktığınız zaman hepsi seçkincidir onların. Yani Jefferson’lar, Madison’lar… Bunlar seçkinci adamlardır.”

 “Bu fikirle Amerika’da çok daha farklı gelişti. Amerika’ya kıta Avrupa’sındaki tarihsel serencam üzerinden bakmak mümkün değil. Amerika’da kavga edilecek bir saray toplumu ya da kilise yoktu. Dolayısıyla cumhuriyetçi fikirler çok daha orjinal olarak bu paradokslardan uzak gelişti. Ve bir seçkinler kararı üzerine Amerika siyasi ve toplumsal bir şirket haline geldi. Böyle bir durumda halkı çok fazla bu işe karıştırmamak esas prensip oldu.”

Son söz Alev Alatı’nın… “Amerika bir demokrasi değildir. Nizam ile demokrasiyi karıştırıyor insanlar. Yani bir sıkıntınız olduğu zaman gittiğiniz, laf söyleyeceğiniz bir insanınız varsa ve cevap alabiliyorsanız demokrat sayıyorsunuz. Ama demokrasi bu değildir, burada demokrasi diye kast edilen makinanın işliyor olmasıdır.”