Türkiye'nin Kadın Meseleleri

Kadın yazarlar, sanatçılar, milletvekilleri, iş insanları, STK başkanları, aktivistler; siyaseti, bilimi, dini kimliği, modernleşmeyi, sosyal hayatı, şiddeti, çabayı, sorunları ve çözümleri kadın perspektifinden anlatıyor.

Türkiye’de Kadın Belgeseli Röportajları. Tarih : 2007 - 2008

Hülya Avşar

Hülya Avşar

Feminizm, Neyin Hırsı?

Kendine göre doğruları ve bunları açıklama cesareti olan bir sanatçı Hülya Avşar. Feminizme karşı: “Ben bir tek şeye inanıyorum: İstikrar. İstikrar bana hep doğru yolu göstermiştir.”

2016 yılında Avrupa’ya giden mülteciler üzerine hazırladığım belgesel çekimleri için Hollanda’ya her gittiğimde Müslümanlara karşı iklimin giderek karardığına şahit oldum. Mültecilere karşı tepki fazlaydı. Bu tepkilerin gün yüzüne çıkmasında aşırı sağcı Özgürlük Partisi Başkanı Geert Wilders’in etkisi büyüktü. “Anti Müslüman” kimliği üzerine siyasetini yapılandıran Wilders, mültecilere “testosteron bombaları” gibi aşağılayıcı söylemleri sarf etmekten vazgeçmiyor, bir nevi sokaktaki halkı “kışkırtıyordu”. Sokaklar onun diliyle konuşmaya başlamıştı.

Hollanda siyasetinde lider krizi, AB ile birlikte ortaya çıkan ekonomik sorunlar, sosyal yardımların azalması endişesi, terör ve IŞID gibi faktörler Avrupa siyasetinin yönünü sağcı ve ırkçı bir çizgiye doğru sürüklerken, ülkedeki Müslüman nüfusa ilişkin algı da değişmeye başlamıştı. Hollanda’ya her gittiğimde haberlere yansıyan “Müslümanları ülkemizde istemiyoruz” protestoları konuyu mülteciler ekseninden çıkarmış, genel algıyı besler hale getirmişti. “Ne olursan ol Müslümansan tehlikelisin” imajı giderek pekişiyordu. Halkın genelinde medyanın olan biteni abarttığı, aslında protestoların marjinal guruplar tarafından yapıldığı söylense de Wilders’in oyunu giderek artırması “Avrupa değerleri” kavramının yerini “Avrupalı milli kimliğine” terk ettiğini gösteriyordu. Dini değerlerini neredeyse kaybetmiş bir ülkede sol ve liberallerin de işbirliğine bir karşı cihat ruhu canlandırılmıştı. Bu çerçevede “ne oluyor” sorusunu Leiden Üniversitesi Sosyoloji ve Göç Tarihi Profesörü Leo Lucassen’e sordum. Cevaplarının bu anı ve gidişi anlama noktasında ufuk açıcı olduğuna inanıyorum.

Ben aşiret kızıyım. Türk, Kürt hatta Yörüklük gibi birçok unsur var ailemde. Fakat ben sıkı bir aşiret ortamında bulunmadım. Hep büyük şehirde yaşadım. Sülalemin çoğu Doğu’da yaşıyor. Korunması gereken gelenek ve göreneklerimiz muhakkak ki var. Aile içerisinde sadakat çok önemli. Fakat benim gibi İstanbul veya Ankara’da yaşayanlar bu kadar katı değil. Kadın ilk evlendiği kişiyle cinsel ilişkiye girilir diye katı bir kural yok bence. Benim için korunması gereken tek şey sadakat.

Erkeğin Koruması Olmalı

Öncelikle şunu söyleyeyim: Hiçbir şekilde feminist değilim. Feminizmi çok da kabul edemiyorum. Allah rahmet eylesin, Duygu Asena’yla bu konuda yıllarca tartışmalarımız oldu. O zaman Günaydın gazetesinde yazıyordum. “Feminizmi Kollayan Herkes, İcraatı Olmayan Lezbiyenlerdir” şeklinde bir yazım çıkmıştı. Yazdıklarım çok ağırdı ama bunlara daima inanmışımdır. Bence kadınla erkek arasında manevî anlamda bir takım duygu farklılıkları olmalı. Kadın her zaman bir erkeğin koruması altında olmalıdır. Bence bir erkek, bir kadın ilişkisinde muhakkak bir sahiplenme olmalıdır. Bir erkek, erkek gibi olmalıdır; evin içinde bir kişi hep bir adım önde olmalı. Çocukların aile içerisinde muhakkak bir kişiyi daha farklı görmeleri gerekiyor. O zaman saygınlık oluyor diye düşünüyorum. Feminizmin hırstan doğan bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü feminizm dendiği zaman bir şey beni itiyor. Halbuki onun adı başka bir şey olsa belki daha mantıklı gelecek.

Ben de çalışıyorum, o da çalışıp para kazanıyor. Fakat bu demek değildir ki, ev içerisinde erkek kadınla aynı hareket edecek. Açıkçası ben böyle bir erkekle yapamam. Ben hâlâ eşine hizmet eden bir kadınım. Onun için çok fazla feminizme yakın duramıyorum. Bu kadın hareketi meselesinde de beni hiçbir zaman engellemiyor. Çünkü onun da, ona göre uygun savunmamız gereken tarafları var ama savunmamamız gereken tarafları da var.

Evin İçi Ayrı, Dışı Ayrı

Kadın aile içerisindeki davranışlarıyla aile dışı davranışlarını birbirinden ayırmalı. Kadın çalışmalı, başbakan olmalı. Kadın da erkek gibi düşündüğünü söylemeli, çekinmeden hareket edebilmelidir. Fakat kadın evin içinde aile olmalıdır.

Kadın toparlayandır; erkek istese de bunu yapamaz. Çünkü elini taşın altına koyan ve birçok erkekten çok daha akıllı olan kadınlar var. Ben kendimi birçok erkekten; hem politikada, hem de iş hayatında çok daha akıllı görüyorum. Bundan iki ay kadar önce şehit düşen askerler ve anneleriyle ilgili bir yazı yazdım. İçimden geldi. Her kafadan bir ses çıktı “Sen kim oluyorsun da bu işe el atıyorsun.” diye. Ben sadece bir sanatçı değilim ki; aynı zamanda anneyim, vatandaşım ve kadınım. Duygularımı tabii ki söyleyeceğim, tabii ki taraf olacağım.

Para Ve Sadakat

Kadınların en çok ekonomik anlamda sıkıntı çektiklerini düşünüyorum. İkinci olarak ise, ilgisiz bulabilirsiniz ama, en çok aldatılmaktan şikâyetçi olduklarını okuyorum. Dergiye gelen mektupların çoğunda kadınlar aldatılmaktan yakınıyorlar ve “Sizin gibi kendi paramızı kazansaydık, sizin gibi güçlü olurduk!” diyorlar. Yani aslında sorun yine ekonomik.

Şehirli kadın kendini geliştirdikçe ailedeki düzen bozulmaya başlıyor. Köydeki kadın kendini geliştirmedikçe, erkek görsellikle karşı karşıya kaldıkça arada uçurum oluyor. Bu da yavaş yavaş çok eşliliğin artmasına, evliliklerin bitmesine, hatta aile kurulmasını engelleyen sebepleri ortaya çıkartıyor. Sadece iki kişiden oluşan evlilikler bana göre zaman içerisinde yok olacak. Çünkü dediğim gibi kadının para kazanması da problem, eşinin yükselmesi de problem. Dengeyi bir türlü kuramamış durumdayız. Aradaki uçurum giderek büyüyor.

İstikrar Doğru Yolu Gösterir

Bu AB’ye girme isteği ve çabalarımız; hani altyapısı sağlam olmadan üstte yapılan süslemeler var ya, bunlar bizi çok etkiledi. Bunlar aileyi, ülkeyi, devleti ve pek çok şeyi derinden yaraladı diye düşünüyorum. AB’ye girmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum.  İkincisi, de sömürge olacağız diye hissediyorum. Çünkü henüz hazır değiliz. Süs var, makyaj var. Makyaj silindiği zaman altından neler çıkacak kim bilir? Kendi kazdığımız kuyuya düşeceğiz sanki. Hadi gelin, deseler tökezleyeceğiz. Hemen gitsek özgürlüğümüz kısıtlanacak.

AB ile kendimizi kurtarabileceğimizi düşünmüyorum. Bir kere hükümette kim olursa olsun, istikrarlı bir şekilde ikinci kez iktidara gelmediği sürece; halk da hükümetine, devletine inanıp güvenmediği sürece adam olmamız mümkün değil. Biz önce bu istikrarı sağlamalıyız. Ben bir tek şeye inanıyorum: Yanlış bile olsa kararımın arkasında durduğum an onu doğruya çevirebilmişimdir. İstikrar, ama sadece istikrar bana hep doğru yolu göstermiştir.

Yönetici Kadınlar Sivri Olmalı

Türkiye’yi yöneten insanların -bakan, milletvekili, başbakan ya da hanımları olabilir- dünyayı şaşırtacak kadar büyük bir cesaretle, hiç kimsenin beklemeyeceği bir değişim yapıp gündeme gelmesi, Türkiye’nin veya Türk kadının neler yapabileceğini göstermesi lâzım. Ben bir başbakan eşi ya da bir bakan olsaydım Türkiye adına kendimi feda edip, çok sivri şeyler yapardım diye düşünüyorum. Yönetici kadınların daha cesur ve sivri olmaları şart. Bu dönem böyle bir dönem. Bu dönem geçtikten sonra istedikleri kadar sivri olsunlar işe yaramayacak.

Doğu-Batı Hattı

Ben kendimi hem Doğulu, hem de Batılı olarak tanımlıyorum; düşünce yapısıyla Doğulu, yaşam şekliyle ise Batılı. Son derece muhafazakâr bir düşünce tarzım var. Yaptığım sporu ve giydiğim dekolteyi çok seviyorum. Dolayısıyla bu anlamda da Batılı bir kadınım. Bunları da çok iyi birleştirmiş biri olarak, aslında politikacı olacakken yanlışlıkla sanatçı olmuş ve bu şekilde idare etmeye çalışan bir kadın olduğumu düşünüyorum.

Türkiye’nin, Türk insanının her krizde el ele olması kesinlikle çok önemli. Ben ne Avrupa’da, ne de ABD’de bunu görüyorum. Türkiye’nin en güzel tarafı, herkesin kriz anında birbirine kol kanat germesi. Vergide hep ön sıralarda yer alan bir sanatçı olarak konuşmaya da hakkım olduğunu düşünüyorum ve arsızlık da olsa konuşacağım.

Kadınlar, Kadınların Önünü Keser

Kadınlar, kadınların önünü muhakkak ki keserler. Çünkü erkeklerde henüz bu kadar fesat düşünceler gelişmemiştir. Yanlış anlaşılmasın; ben bu fesat düşüncelerin de zekâ ürünü olduğunu düşünüyorum. Ben mesleğimde önüme geçecek birine katiyen izin vermedim, vermem de.

Bir Ürün Olarak Ben

Samimi olduğuma inanıyorum. Kabiliyetliyim. Tabii ki çalışkanım. Bir de kendimi insan olarak değil de, ürün olarak görürüm. Her sene tekstilde bir ceket geliştirilip kumaşı nasıl daha kaliteli hâle getiriliyorsa, ben de kendimi bir ürün olarak görüyor ve her sene ona yeni bir şey katmaya çalışıyorum.

Son olarak da şunu söyleyeyim: Eğer aldatılan bir kadın olmasaydım hem kariyerinde hem de evliliğinde çok başarılı bir kadın olacaktım.