İslam Dünyasında Kadın

Gezdiğim, gördüğüm İslam dininin yaşandığı farklı coğrafyalarda kadınlar ve kadın hakları üzerine, siyaset, sanat, kültür ve iş dünyasından isimlerle röportajlar, notlar, tanıklıklar...
Röportajlar 2005-2006 tarihleri arasında yapılmıştır.
Raşid Gannuşi

Raşid Gannuşi

Gannuşi’nin Yorumuyla Kadın ve İslam Davası

Röportaj: Ayşe Böhürler, Sinem Köseoğlu – 2013

Gannuşi İslam dünyasının en saygın isimlerinden. Bunu demokrasi ile İslam’ı bir araya getiren siyasi dehasına ve uzlaşmacı duruşuna borçlu. Lideri olduğu Nahda Hareketi kadınları siyasete aktif olarak katmakla kalmadı, parlamentoya taşıdığı milletvekillerinin yarısı da kadınlardan oluştu. Gannuşi ile devrim, Tunus, Tunuslu kadınlardaki değişim ve İslamı konuştuk…

Tunus bu kadar karışmadan önce Tunus’taydım. Başbakan henüz parlamentoyu feshetmemişti. Arap Baharı sonrasında Tunuslu kadınlardaki değişimi anlamak üzere gittiğim Tunus’ta sokaktan parlamentoya pek çok röportaj yaptım. Solcusu, İslamcısı, ortacısı, eski rejimcisi hepsi de kadın meselesinde Raşid el- Gannuşi’yi işaret ediyordu. Rehberimiz Eye, her kadın mevzuunda Gannuşi’nin bir açıklamasını örnek veriyordu. Hem çok saygı görüyor hem çok eleştiriliyordu.

Sosyalist seküler kadın hareketinin önemli sesleri Gannuşi’inin çok eşlilik, kadının lider olması gibi konulardaki sözleri ile İslamcıları etkilediğini, kadın hareketinin geriye gitmesine sebep olduğunu söylüyordu. Bu suçlama Tunus’ta pek çok platformda yankı buluyordu. İslamcılar ise bu suçlamaların özellikle Paris odaklı medyada üretilip yayıldığını söylüyordu. Gannuşi’nin kadın konusunda yazdığı kitaplar, hayatı ortadaydı. Daha 1980’lerde İslami olarak kadın özgürlüğünü savunan birisiydi. İslam dünyasının en modern görüşlere sahip, manevi liderlerinden birisi kabul ediliyordu…

Tunus’ta gördük ki kadın tartışmasında sosyalist ve İslamcılar arasında tüm kapılar Gannuşi’ye çıkıyordu. Dostların yoğun desteği ile randevu aldık. 2012’nin Aralık ayının ikinci haftasında yorgun bir günün ardından Nahda[1] binasının en süt katında son derece mütevazi bir çalışma odasında kadın konusundaki sorularımızı sıraladık. Gannuşi konuşmasına Türkiye’deki Müslüman kardeşlerini selamlayarak başladı. Ona göre Arap baharı tüm Arap alemini aydınlatan, ezilmiş halkların kararlı olduğunda özgürlüğünü elde edebileceğini, bu güce sahip olduğunun inancını kazandırmıştı. Tunus’ta bu kıvılcımın ilk ateşlendiği yerdi.

Direnen Kadınlardı

Tunus kadın haklarında ileri bir ülke olarak bilinirdi. Gerçekten öyle miydi? Tunus’ta kadınların devrim öncesindeki durumları nasıldı?

Tunus’taki diktatör rejimin kurbanlarından birisi de Tunus kadınıdır. Ve belki rejimin zorbalığıyla ve zulmüyle erkeklerden daha fazla karşılaşmış olduğunu söyleyebiliriz. Erkekler gibi hapis cezasına maruz kalmıştır, bundan daha zor olanı ise erkekler hapsedildiğinde hem kadının hem erkeğin rolünü üstlenmiş olmasıdır. Onbinler hapsedildi. Bunların içinde kadınlar da vardı ama yirmi yıldan fazla olan cezaevi tecrübem esnasında gözlemledim ki diktatörlük karşısında direnebilen erkekler, arkalarında direnen kadınları olan erkeklerdi. Cezaevinde çöken her erkek ilk önce dışarıda ailesinin çökmesi sebebiyle bu çöküşü yaşamıştır ama Allaha şükürler olsun ki bunların sayısı azdı ve erkekler cezaevlerinden çıktıklarında eşlerine çok şey borçlu olduklarını hissettiler. Çünkü kadınlar eşlerinin arkasında sağlam kaleler gibiydiler.

Modernlik Adına Başörtüsü Zulmü

Eski Tunus sisteminin birçok aldatmacaları vardı. Bunlardan biriside ‘’modernlik ve kadının özgürleştirilmesi’’ idi. Çoğunlukla bu özgürlük şekilde kalan bir özgürlüktü. Kadınlar mekanlarının süsüydü ve özellikle köylü kadın baskıya maruz kalıyordu. Çünkü önceki rejimin saygı gösterdiği kadın salonlarının ve kutlamalarının bir parçası olan kadındı, direnen kadın sanki değildi. O kadınlar kadın haklarını hak etmiyordu bu nedenle baskıya maruz kalıyordu ve başörtüsü çıkarttırılıyordu. Hatta çocuğunu hastaneye götürdüğünde başını açması şart koşuluyordu ve binlerce kadın dinini muhafaza ettiği için okullardan, üniversitelerden ve işlerinden atıldılar.

Arap Baharı Sonrasında Kadınlar İçin Neler Değişti?

Devrimden sonra kadının önemli bir yeri ve itibarı oldu. Her şeyden önce erkekler, direnişlerinden, ailelerini ve çocuklarını himayelerinden dolayı onlara minnettarlar.

Ayrıca devrimden sonra biz artık kadın ve erkek ayrımı yapmadan insan haklarından konuşuyoruz. Aynı şekilde başörtülü ya da başörtüsüz olsun -çünkü bu kadının kişisel özgürlüğüdür-  kadın ya da erkek olsun dindar olsun ya da olmasın insan haklarına inanıyoruz, her insanın bu haklara sahip olması gerektiğine inanıyoruz.

Kadın Hakları İnsani Ve İslami Haklardır

Tunus’ta kadın hakları ile uğraşanlar ağırlıklı olarak da seküler sol gurup tam tersini iddia ediyor. Kadın haklarında bir gerilemeden söz ediyorlar. Ve sizi hedef gösteriyorlar.

Kadının önceki dönemde sahip olduğu eşitlik hakkı gibi haklarını biz destekledik teyit ettik, devrimden sonra bu haklar değişmedi. Çünkü bu haklar insani ve İslami haklardır.

“Nahda Hareketinin Yarısı Kadındır”

Arap baharı sonrasında kadınlar bu süreçte nerede yer aldılar?

Seçimlere girdik ve seçim kampanyamızda kadın bizim yardımcımızdı. Aktif bir şekilde seçim kampanyamıza katıldılar her kapıyı çaldılar ve her eve hareketimizi taşıdılar, anlattılar bu şekilde toplum hareketimizi, Nahda’yı tanıdı. Kadının kurucu meclisteki sandalye sayısındaki eşitliği konusu meclise sunulduğunda bazı laikler buna karşı çıkacağımızı zannettiler ama biz bunu destekledik ve kadın liderlerden bir nesil çıkarmak için bir fırsat olarak gördük. Sonuçta Nahda hareketinin parlamentodaki 89 vekilinden 43’ ü yani yaklaşık yarısı kadın vekillerdir.

Diğer Partilerde Durum Nasıl?

Onlar meclise çok az sayıda kadın vekil taşıyabildi ve sayıları yaklaşık 10 kadar. Kadınlar şimdi parlamentoda birçok kurula başkanlık ediyorlar ve bu ilk kez gerçekleşiyor.

Bu tabloya rağmen halen sizin kadın haklarında geri gitmeye sebep olduğunuz neden söyleniyor?

Öncelikle şunu çok iyi idrak etmelisiniz ki şu an Tunus’ta çok gergin bir siyasi çekişme var ve bu çekişme objektiflikten çok uzak. Çünkü demokratik tecrübemiz çok yeni, bugün bizim demokratik süreçte ikinci yılımız. Nahda ülkedeki en büyük parti. Bu yeni bir şey ve bu durum ülkeyi elli yıldan fazla yöneten laiklerde şok etkisi yaratmıştır. Bu sürede İslami hareket siyasi arenadan uzaktı ya hapislerde ya sürgünde ya da yeraltında gizlice yaşıyordu. Aniden devrim geldi, rejimi düşürdü ve İslami hareket ülkede lider oldu. Bu şok etkisi oluşturan durumu düşürülen rejim bir tarafa laiklerde hala hazmedebilmiş değiller. Bu nedenledir ki seçimlerde yaklaştığından dolayı şuan Nahda hareketini karalamak için bütün silahlar kullanılıyor. Selefilikle hükümet arasında çatışma olmasına rağmen Nahda selefilikle ilişkilendirildi ama artık selefilerin Nahda’nın bir kolu olduğu düşüncesinin inanılmazlığı kanıtlanmıştır.

Sizin bir açıklamanıza dayanarak yasalarda eşitlik yerine tamamlayıcılık tanımını getirerek eşitliği sekteye uğratacağınız söyleniyor. Kadın erkek arasında eşitlik yerine tamamlayıcılık lafını kullanmanızın sebebi nedir?

Başka şeylerde söylediler. Devrim komitelerinin Nahda’nın kolları olduğunu söylediler ki buda doğru değil. Halkı bu şekilde korkutmayı denediler. Nahda’nın genelde ve özelde özgürlüklere karşı tehlike oluşturduğu, aynı şekilde kadın hak ve özgürlüklerine karşı tehlike oluşturduğu gibi korkuları basın yoluyla yayma yoluna gittiler. Bu konulardan biriside Nahda’nın cinsiyetler arası tamamlayıcılığı savunduğuydu. Nahda’nın tamamlayıcılığı savunduğu doğrudur çünkü ‘’tekâmül’’kelimesi Arapçada birbirini tamamlamak ve ortaklaşmak anlamlarına gelir, Kuran-ı Kerim’de de şöyle belirtilmiştir: ‘’Onlar, size örtüdürler, sizde onlara örtüsünüz’’.

İnsan Sadece Fert Değildir, Çifttir…

Bu tanım kadını erk olarak görmeye mani değil mi? Erkeğin bir parçası olarak görmüyor mu?

Tamamlayıcılık (tekâmül), liberalliğin savunduğunun aksine kadının tek bir fert olmadığına, erkeğin aynı şekilde tek bir fert olmadığına dikkat çeker, aksine onlar eşlerdir. Kainat çiftlerden yaratılmıştır ‘’her şeyden çiftler yarattık’’ayetinde belirtildiği gibi. Liberal felsefe çift olmayı ve tamamlayıcılığı reddediyor. Tamamlayıcılık aynı zamanda ailedeki ilişkiye dikkat çeker. Çünkü toplum liberallerin savunduğunun aksine fertlerden değil ailelerden oluşur. Ayrıca eşitlik konusu anayasada üç kez geçiyor ve tamamlayıcılık (tekâmül) kadının erkeği erkeğin kadını tamamlaması eşitlikle çelişmez. Ama onlar Nahda hareketini karalamak istedikleri için ve kadınları hareketten korkutmak istedikleri için böyle yansıtıyorlar. İkinci olarakta liberal felsefeye farklı olan yeni bir terimi kabul edemediler çünkü liberaller insanı sadece fert olarak tasavvur edebiliyorlar, çift olarak tasavvur edemiyorlar.

Çok Eşlilik Yasağı İslami Bir İçtihattır

Çok eşliliğe onay verdiğiniz, bunu yaygınlaştıracağınız da bir başka söylence olarak dillerde dolaşıyor…

Biz bu konuda 88 yılındaki aile kanununu  kabul ettik  ve bu kanun çok eşliliği yasaklıyor. Bizde bu kanunu İslami kabul ettik çünkü bu kanun İslami bir içtihattır ve Tunuslu alimler tarafından hazırlanmıştır. Çok eşlilik farz değildir. Aksine savaş halinde yada milyonlarca kadının eşsiz kalması gibi istisnai durumlardaki istisna bir çözümdür. Ama normal şartlarda kadın tabi olarak, tek eş olarak kalmak ister. Böylece bunu sorun olarak görmedik ve kanunu olduğu gibi, bağımsızlığımızdan beri uygulandığı şekliyle bırakmaya karar verdik. Ve hiç kimse bu kanuna muhalefet ettiğimizi iddia edemez.

Tunus’taki Nahda’ya olan tepki de biraz İslamofobik bir durumun etkisi var mı?

Dünyada İslamofobinin yayılması için bir kampanya yürütülüyor. Bu Batı çıkarları için yürütülen bir kampanya. Hem Batı’nın maddi, kapitalist çıkarları için hem de İslam’ın Batı’da yayılmasını engellemek için.  İslamı kötü ve olumsuz gösteren bazı gerçek dışı söylentilerle bir çeşit kendini savunma şekli. Bazen Müslümanların yaptığı bazı eylemlerden de istifade ediyorlar. Bazı Müslümanların İslam adına yaptığı uçakların,  trenlerin, istasyonların havaya uçurulması gibi masum insanların maruz kaldığı masum insanların  hayatlarını tehlikeye atan   terör eylemlerini İslam düşmanları büyüterek kullanıyorlar ve işte İslam bu diyorlar.

Kapitalizm Aileyi Gözeten Kadını Tehlikeli Görüyor

Müslüman kadın bu resmin içinde nasıl yer alıyor?

Nikaplı kadını sanki siyah bir örtünün arkasında saklanan korkunç vahşi bir varlık gibi resmediyorlar. Kadının istediği gibi giyinmesi hakkıdır. Nikap takarak yüzünü kapatabilir, yüzünü açabilir, başını açabilir. Bunlar kadının özgürlüğüdür. Ama kadın özgürlüğünden konuşurken tek yönlü konuşuyorlar. Onlara göre özgür kadın kapitalist felsefe kapsamında çalışan, çocuk doğurmayan kadın. Çünkü kadının çocuk doğurması, kadından erkekten istifade ettiği kadar istifade etmek isteyen kapitalist felsefeyle uyuşmaz. Kadının hamilelikle, doğumla, çocuk emzirmekle kaybedeceği vakit kapitalist sistemin zararınadır. Bu yüzden kürtajı destekliyorlar, hamileliği engelleme yollarını yayıyorlar. Kadın anne olmak ister, evinin hanımı olmak ister. Kadının tabiatını yaşamasına izin vermiyorlar. Kadının kişiliğindeki bu tarafını yok eden bir kültürle yetiştiriyorlar. Kapitalist kuruluşlara hiçbir sıkıntı çıkarmayan ekonomik üretici olması kültürüyle.

İslamafobiye Nasıl Direnç Göstermeliyiz?

İslam hakkında birçok antipatik söylemler var. Bunlar kapitalizmin işidir. Kapitalizm maddi çıkarlarını savunmak için bunu yapıyor. Çünkü İslamı kendisine tehlike olarak görüyor, kadın meselesinde de bu böyle. Aileyi gözeten kadını tehlike olarak görüyor. Bunlar kapitalizmin çıkarlarıyla uyuşmuyor. Bir diğer sebepse ekonomik çıkarlar. İslam yayılırsa uluslararası ekonomik ilişkileri değiştirecek. Çünkü İslamla birlikte uluslararası ilişkiler daha adaletli ve dengeli bir hala gelecek. Kapitalizmin İslam alemiyle ilişkileri diktatör rejimler yoluyla çok kolaydı. Çünkü diktatör Batı’dan destek alabilmek için halkının çıkarlarından kolaylıkla vazgeçebilir. Demokratik hükümetlerse halkının çıkarlarını savunacaktır.

İslam alemi Batı’yla ilişkilerini kesmeyecek çünkü bugün dünya globalleşti. Ama ilişkiler daha adaletli ve dengeli, tek tarafın çıkarlarını değil herkesin çıkarlarını gerçekleştirecek bir hale gelecek. Bu İslamafobiye nasıl direnç göstermeliyiz? Bu bütün batılıların davranış şekli değil. Batı’da çok basiretli insanlar var, insan hakları kuruluşları var,  gerçeği arayan özgür basın ve tarafsız güçler var. Sömürü hedefi gütmeyen, insan hakları ve insani değerler yoluyla ilişki kurmak isteyen güçler. Batı’daki dostlarımızı aramamız gerek onları cesaretlendirmemiz gerek ve onlarla ilişki kurmamız gerek.

Müslüman Kadın Kendini Savunmalı

Uzun süre İngiltere’de yaşadınız…

Ben Batı’ya sığındığımda benim savunan insanlar buldum, insan hakları kuruşları beni korudu. Yani Batı’da dostlarımız var onları aramamız lazım. İslam ve Batı çatışması algısı hatalıdır. Biz medeniyetler diyaloğuna davet ediyoruz. Medeniyetler kaynaşır, aralarında kültürel etkileşim olur, yardımlaşır. Batı’dan faydalanacağımız ve bizimde onlara fayda sağlayacağımız çok şey var. Bu nedenlerle diyaloğu ve eşit işbirliğini konuşmamız gerek. Onlara İslam’ın gerçek yüzünü sunmalı ve İslam’ın gerçeğini anlamaları için onlara yardımcı olmalıyız. İslam adalettir, İslam rahmettir, İslam kardeşliktir, İslam insanlıktır. İslam demokrasi karşıtı değildir, İslam sanat karşıtı değildir, yenilik karşıtı değildir. Bu şekilde sunulan İslam değildir. Müslüman kadına geri kafalı kadın diyerek saldırıldığında İslam’ı erkekler savunmamalı kadının kendisinin dinini savunması gerekir. Kadın tam bir kişilik olduğunu, diniyle gurur duyduğunu, İslam’ın onun değerini düşürmediğini göstermeli. Aksine İslam’ın ona öğrenmeyi emrettiğini, ilmin her kadın ve erkeğe farz olduğunu, hukuki hakkının tam olduğunu, mülk edinme hakkının olduğunu, kendi geleceğine karar verebildiğini, eğitim, iş ve yönetim alanlarının hepsinde zirveye ulaşabileceğini göstermeli.

Sonuç olarak bütün alanlarda sanatta, edebiyatta, ilimde ve siyasette kadın örneklerini sunmalıyız. Ve kadın İslam’ı savunmalı,  erkek kadının vekiliymiş gibi kadının adına İslam’ı savunmamalı.

Siyasetteki Müslüman Kadının Tarihi Arka Planı

Bizim İslam tarihinden kadın örneklerimiz var. Peygamberimizin eşleri alim kadınlardı eğitimli, kadınlardı içtihat yapan kadınlardı. Kadın sahabeler cihat eden kadınlardı. Peygamberimiz onlarla istişare ederdi, görüş bildirme hakları vardı. Bugün parlamentoya katılan, gösterilere katılan kültürel alanda edebiyata ve felsefeye katılan Müslüman kadın tarihtekilerin devamı. Kur’an da onlarından bahseder. Kur’an da geçen Seb’e kraliçesi buna örnektir. Öyleyse parlamentoda yer edinen medeni Müslüman kadının tarihten gelen bir arka planı var.

 

[1] Nahda Hareketi Tunus Ulusal Meclis seçimlerinde 2011 seçiminde 89 milletvekili kazanarak, Cumhuriyet İçin Kongre Partisi ve Emek ve Özgürlük Partisi ile Troyka Hükümeti’ni kurdu. 2014’te Hareket hükümetten ayrıldı. Aynı yıl yapılan seçimlerde 69 milletvekili kazanarak ikinci parti oldu. Koalisyon hükümetinde yer aldı. 2019 seçiminde 52 milletvekili ile birinci sırada yer aldı ve diğer üç parti ile birlikte kurulan koalisyon hükümetinde yer aldı. Tunus siyasetinde kilit rol oynayan ancak herhangi bir siyasi görev üstlenmeyen Raşid el-Gannuşi Kasım 2019’da Tunus Meclis Başkanı seçildi.