Avrupa, Mülteci ve İslam Karşıtlığı

Avrupa'nın Mültecilerle İmtihanı belgeseli için görüştüğümüz Avrupa'da 'sağduyu' sahibi akademisyenler, göç uzmanları, yardım gönüllüleri, mülteciler ve İslam karşıtlığını sorguluyor.

Röportajlar Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Hollanda, Almanya ve Danimarka'da 2016 yılı içinde yapılmıştır.

Hein De Haas

Hein De Haas

Çoğunluk Ilımlı Ama Sesleri Çıkmıyor

Hollanda’nın tanınan göç araştırmacılardan Hein De Haas’a göre Avrupa mülteciler üzerinden bir ‘istila miti’ ve ‘olmayan bir düşman’ yarattı

Hein De Haas Hollanda’nın tanınan göç araştırmacılardan birisi. Batı ve doğu arasında bir çatışma fikrine inanmıyor. Diğer taraftan mültecilere karşı oluşan kampanyayı 1930 -1940 arasındaki anti-semitist döneme benzetiyor. Avrupa’nın tarihinden ders çıkartmadığını kendi bloğunda yazıyor. Mülteclierle ortaya çıkan iklime ilişkin “istila miti” tanımını kullanıyor. “Avrupalı birçok insan, Akdeniz’deki mülteci akınını gördüğünde, aşırı ideolojik bir duruşa sahip olsun ya da olmasın göçmen dalgasının artmasından panik duyuyor. Uluslararası Göç Örgütü ve Birleşmiş Milletler her yıl buna dair sayılar veriyorlar. Zengin ülkeler adeta kendini yoksul göçmenler tarafından sürekli istila edilmeye hazır olarak görüp, göçmenleri tehdit olarak algılıyorlar. Ancak, mevcut en iyi veri, dünyada göç hızla yayılıyor fikrine meydan okuyor. Uluslararası göçmenlerin sayısı 2010 yılında 214 milyon, 1960 yılında 93 milyon olsa da, bakıldığında dünya nüfusu da benzer bir tempoda artmıştı. Uluslar arası göçmenlerin sayısı dünya nüfusuna oranla yüzde 3’te sabit kalmıştır. Madem bu stabilite sürerken, biz neden göçmenliğin gittikçe arttığını düşünüyoruz? Çünkü en başta bu politik sıcak bir mesele haline gelirken, kitle medyası da buna bir hayli ağırlık verdi. Hem muhafazakarlar, hem liberaller kitle göçü karşısında aynı korkuyu hissetti. Avrupa-merkezcilik de bu artış fikrinin ikinci sebebiydi. Küresel bir bakış açısıyla bu görüş tutmuyor.”

Avrupa’nın Batı ve Doğu arasında bir çatışma merkezi olması söz konusu olabilir mi?

Kesinlikle katılmıyorum. Batı ve Doğu arasında büyük bir çatışma olduğuna inanmamızı isteyenler zaten radikaller. Avrupa her zaman farklı dinlere kucak açmıştır. Balkanlara, İspanya’ya bakın, Avrupa’da İslami bir tarih var. Avrupa’da farklı dinler bir arada yaşıyor. Bu, olmayan bir düşman yaratmak ama bundan beslenen siyasetçiler oldukça gerçeğe de dönüşebilir. Bu insanların güçlü konumlara gelmesi esas tehlike. Avrupa’nın Doğu ve Batı çatışmasını merkezi haline geldiği fikri kabul edilemez?

Aşırılık Aşırılığı Besliyor

Asıl sorun aşırılık, her iki tarafta da. Avrupa’da siyasi aşırılık, radikallik var. Müslüman toplumunda da azınlık olsa da radikaller görüyoruz. Bu, ciddi bir problem. Kültürler arası çatışma fikrinden her iki taraf da besleniyor. Avrupa toplumunun çoğu ılımlıdır, radikalleri istemiyorlar. Problem prototipleştirme ve radikalleşme. Bizim ciddi bir kültür çatışması içinde olduğumuz algısını yaratmak istiyorlar. Müslümanların asıl tehlike olduğu ya da Avrupa’nın İslam’a savaş açtığı fikrinden besleniyorlar. Bu doğru değil ama iki tarafın da çıkarı var. Aşırılık aşırılığı besliyor, Avrupalı politikacılar ortamı sakinleştirmeye çalışmalı, aşırılığı beslememeliler ama Avrupa’da şu an bunu yaşıyoruz ve asıl tehlike de burada. Hem İslami radikaller hem de aşırı sağcılar tehlikeli, ilginç olan taraf iki tarafın da bundan çıkar sağlaması.

Mültecilerin terörist gibi görülmesinin sebepleri neler?

Bence temel neden insanların bilgi sahibi olmaması. Birçok kişi insanların Suriye’den IŞID yüzünden kaçmaya çalıştığını sanıyor ki bunun doğru olmadığını biliyoruz. İnsanlar hükümet baskısından ve şiddetin kaçtı, IŞID şu anda oluşturulmuş en büyük düşman. IŞİD tabii ki çok büyük bir problem, çok vahşi bir grup, bu konuda soru işareti yok. Ancak Suriye’den kaçanlar hükümetten kaçıyor, Suriye’de ölenlerin çoğu hükümet güçlerince, Esad güçleri tarafından öldürüldüler. Ama Avrupalıların çoğu insanların terörizmden kaçtıklarını düşünüyor ve onlar kaçarken bazı teröristlerin de onlarla gelmesinden korkuyorlar. Aslında bu çok mantıksız bir korku değil. Ülkemize aldığımız insanlar konusunda çok dikkatli olmalıyız. Oradan gelen herkesin terörist olmadığın anlamak gerek. Diğer taraftan  Brüksel ve Paris’teki olayları gerçekleştirenler mülteciler değildi.

Avrupa İnsan Kaçakçılarını Besledi

Bir makalenizde Avrupa’nın insan kaçakçılığını beslediğini söylüyorsunuz.

Kuzey Afrika ve diğer Ortadoğu ülkelerinden böylesine bir göç talebi varken sadece göç kaçakçılarını suçlamak yanlış. Avrupa ilk olarak 1991’de Schengen vizesinin devreye girmesi ve sınır kontrollerinin artırılmasıyla insan kaçakçılarına fırsat vermiş oldu. Tabi ki, kaçakçıların gaddar olduklarından ve çoğu kez mültecileri aldattığından bahsedebiliriz fakat yine de mesela Afrikalıların gözünde onlar kurtarıcı. Çünkü Avrupa’ya geçebilmelerini sağlıyorlar. Kaçakçılar hizmet veren bir sektör konumunda. Avrupa’nın göçmen politikası özel şirketlere olduğu kadar kaçakçılara da büyük bir pazar oluşturdu. Bu yüzden, hükümetlerin birçok yönden göç kontrol sektörüne kitlesel kamu fonlarını dökerek kendi canavarlarını yarattıklarının farkında olmaları önemlidir. Milliyetçi politikacılar sınır kontrollerin artırılmasıyla mülteci akınını durdurmayı ısrarla savunsalar da bu sadece bir yalan satımı. Çünkü Suriye gibi bölgelerde çatışma ve kaos devam ettikçe mülteciler bir yol bulup Avrupa’ya gelecekler. Dolayısıyla bu problem için kolay bir çözümü yok. Avrupa ülkelerinin koordineli hareket etmeleri ve mülteci ağırlayan ülkelere destek olmaları gerekiyor.