Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Müzmin Muhalefet Partisi CHP

Meclis’te olunca muhalefet ister istemez daha çok gündemine giriyor insanı. Doğal olarak da ‘bugüne gelirken neler yaşandı ki aynı argümanlar etrafında dönüp dolaşılıyor’ sorusuyla, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) siyasetinin zihniyetine bakmak gerekiyor. Değişim yürüyüşleri, CHP içinden çıkan küçük partiler, ‘parti gençleşsin, değişsin’ diyenlerin bugünkü topyekûnunun dününe dair küçük notlar paylaşmak istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’ye kadar ülkeyi tek başına yönetti. CHP’ye karşı 1946’dan önce kurulan siyasi partilerin varlığı ise fazla süremedi. İç muhalefetin sesine o zaman da kulak vermedi. CHP’de ilk değişim çağrısı Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’dan geldi. Tarihe “dörtlü takrir” olarak geçen bir bildiri ile özgürlükleri kısıtlayan rejimin daha fazla sürdürülmeyeceğini ifade ederek, değişim talebinde bulundular. Ancak Menderes ve Köprülü CHP’den ihraç edildi. Onlar da 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kurdular. 1950’deki seçimi % 53,5 oyla DP kazandı. Adnan Menderes yeni başbakan olurken, 27 yıllık CHP iktidarı da son buldu.

CHP, 1950 sonra bir daha tek başına iktidara gelemedi, 1979’dan sonra da iktidar partisi olmaktan çıktı, müzmin bir muhalefet partisine dönüştü. 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidardan düşen CHP, “kimlik krizi” yaşamış, devletçi parti görüntüsünden kurtulmak ve “halka gitmek” için arayışlara girmişse de bu karşılık bulmamış. 1954 seçimlerinde ve sonrasında da oy kaybını engelleyememiş. Partinin kimlik krizi ve arayışları sürmüş. Bu dönemde yıllarca CHP iktidarları sırasında baskı gören, sol- pozitivist aydınlar imdada yetişmiş. CHP ideolojisini netleştirmek için 1958’de “Araştırma ve Dokümantasyon Bürosu” kurmuş, 1959’da düzenlediği 14. Kurultay’da kaleme alınan “İlk Hedefler Beyannamesi” CHP’nin sosyal demokratikleşme çabalarının başlangıcı olmuş. CHP’nin burada koyduğu hedefler1961 Anayasası’nın da temelini oluşturmuş. 

Yakın tarih ve CHP üzerine çalışmalarıyla bildiğimiz Cemil Koçak DP ile CHP’yi ayıran iki önemli fark olduğunu söyler: “1) DP devletçilik politikasını reddetmek konusunda radikal. 2) Laiklik. Toplumun dinle kurduğu ilişkiyi CHP’nin anladığı gibi değil, din ve vicdan özgürlüğü bağlamında değerlendirmek gerek der. Buna halk öyle teveccüh gösteriyor ki kısa sürede CHP de vazgeçecek bundan ve DP’ye yaklaşacak. (…) CHP ile DP arasındaki en temel ayrılıksa, bugünkü ayrılığın da başlangıcı: Sandık. DP’ye göre sandığın iradesine gem vurulamaz, denetlenemez. Sandıktan çıkan irade, egemenliği doğrudan ve bütünüyle kullanır.”

Kendi iç meselelerini çözemeyen CHP, DP karşısında seçim yenilgisinden sonraki ilk yıllarda zayıf bir muhalefet partisi görüntüsü verirken, daha sonraki yıllarda toparlanmaya çalışmış, her seçim yenilgisinden sonraysa çözüm yolu olarak gençleşme, değişim ve halka inme/halkla iç içe olma stratejisi tekrar tekrar gündeme getirilmiş. CHP yine bir kimlik krizi ve iç kavgaların ve değişim çağrılarının eşiğinde.

GALLUP – MALLUP

Kendimizi anlatma-ya da anlatamama durumumuz hiç değişmez. Ya da kendimizi başkasının aynasında görüp küçümseme, hayıflanma halimiz hiç bitmez. Kendimize hiç inanmayız. Hiçbir veriye “hadi oradan” demeyiz.

Geçenlerde yayınlanan Gallup araştırmasının Türkiye ile Afganistan’ı eşitleyen sonucunu, hem de akademisyenler tarafından onaylanarak paylaşımını okurken aynı duyguya kapıldım.

Neymiş şu Afganistan’la G20 üyesi Türkiye’yi eşitleyen araştırmaya bir bakayım dedim.

Konu pozitif düşünme endeksi imiş. İngilizce “lowest positive experiences world wide in 2022” olarak geçiyor.

Örneklem metodolojisi ne ola ki diye merak ettim. Bu duygu raporuymuş. Sordukları sorular da şöyle başlıyor

“Dün yeterince saygı gördün mü?” “Dün kendini coşkulu hissetin mi?”

“Dün anlamlı ve ilgi çekici bir şey öğrendin mi?” “Dün yeterince güldün mü?…”

Dün ne yaşadın sorusu çok sübjektif olduğu gibi duygular üzerinden bir kıyaslama da oldukça anlamsız.

Araştırma için her ülkede bin denek ile telefon veya yüz yüze görüşme yapılmış…

Bu raporlardan yola çıkarak ülkesinde olan biteni görmeyenlere sormak lazım; hadi son 20 yıla gözünü kapahhrırn daon dan önceki dönemlerde yapılanlara damı gözünüzü kapatıyorsunuz. Türkiye, Afganistan ile aynı yerde diyerek bu raporları işte halimiz olarak sunuyorsunuz. Türkiye’nin 100 yıl önceki hali dahi Afganistan’dan kat kat daha iyidir. Kaldı ki bugün…

Tarihimiz ve bugünümüzü, aldığımız yolu ideolojik körlükle reddetmek kimseye fayda vermez. Burada küçük bir anekdottan bahsetmek isterim: Halide Edip Adıvar 1930’lu yıllarda ABD’de konferanslar verir. Bu konferans ve gezileri esnasında Türk kadını olarak ona ilgi gösteren çok olur. Bir gazeteci Halide’ye fotoğraf makinesiyle yaklaşıp poz verirken “Pijamalarınız giyip, uzun bir ağızlıkla sigara için” der. O da “Niçin?” diye sorduğunda gazeteci “Türkiye’de böyle gezmiyor musunuz?” der. O da bir buçuk asırdır Türkiye’de yaşamın değişimi ve reformlara nasıl bir temel oluşturduğunu anlatır.