Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Risklerle Baş Etmek

Siyaset sosyolojinin önemli bir parçası. İlla ki siyasetçiler sosyologlardan beslenmek zorunda. Günümüz dünyasında “risk küreseldir ve öngörülemez” diyen sosyolog Ulrich Beck’in tespitleri bugünün siyaset arenasında hayat buluyor. Risk küresel ve öngörülemez olunca ona tepki de büyük oluyor. Beck böyle bir durumda “Umutlu olmak için zemin de bulabiliriz” diyor. Yeter ki böyle durumlarda iletişim mantığının farklı çalıştığını kavrayalım.

Küresel riskler, uzlaşamayacağını düşündüğümüz farklı dünyaları olan insanları da bir araya getiriyor.  Birbiriyle hiç ilişkisi olmayan ve bunu da reddedenler arasında iletişim kurulmasını zorunlu kılıyor.  İletişimi bu farklı dünyaları kapsayacak hale gelmeye zorluyor. Riskler, siyasetin ulusal ve uluslararası  gündeminin yanı sıra kültürlerin, dillerin, dinlerin ve sistemlerin sadece kendileriyle ilgilenmesini de  engeller. Öncelikleri altüst eder, birbirini görmezden gelen ya da birbirine karşı olan tarafları partileri ve çatışma halindeki ulusları eyleme geçirecek bağlamlar yaratır.  İletişimden kaçanların sırtına sorumluluk yükler. 

Ayrıca riskler üzerine çalışmanın aydınlatma, tecrübe kazandırma işlevi de var. Mevcut düzeni istikrarsızlaştırıyor ama yeni kurumların inşasında da rol oynuyor. Çözüm odaklı bakış açısını kazandırıyor. Türkiye küresel riskler arasında yer alan iklim ve göç sorunları karşısında başka ülkelerin tecrübesinden istifade etmeli. Avrupa’daki gibi doğrudan iklim ve göçe dair riskleri yönetecek kurum ve kuruluşlara ihtiyaç var. 

NASIL İLETİŞECEĞİZ…

Risk toplumu; kısmen aydınlanmaya tüm elleriyle sarılanların hayal kırıklığıdır, kısmen modernleşme karşıtlığıdır, kısmen klasik sanayi toplumlarındaki bilim ve teknoloji anlayışının büyüsünün bozulmasıdır, kısmen sanayi toplumunun çözülmesidir, kısmen bilimde metodik şüphenin oluşması, bilimsel doğruluğun hükmünün kalmamasıdır. Bugün aşı karşıtlarında gördüğümüz tabloda olduğu gibi… 

Risk toplumu sanayi toplumunun sistemli yapısını bozar. Modernliğin kavramlarıyla oluşmuş ulus devletlerin yapısını, bu kavramların değişmesiyle değişime zorlar. Değişim, esas unsurlar olarak bilinenleri değiştirir. Böyle olunca da sanayi, kalkınma, ilerleme ülküsüne sarılan ana akım siyasi partilerin savunduğu fikirler ile toplum arasında fay kırıkları ortaya çıkar. Topluma öncülük rolü, siyasetten “alt siyasete” ya da mikro siyasi alanlara geçer. Gündelik siyaseti belirleyen aktörler de değişir. Hükümetlerden ana meselelerinin yanı sıra daha alt siyasetin sorunlarını çözmesi beklenir. Özetle devlet daha önce üzerine vazife olmayan işlerden sorumlu tutulur. 

Eminim ki her birimiz Ulrich Beck’in Risk Toplumu – Başka Bir Modernliğe Doğru kitabındaki bu saptamalara ilişkin pek çok somut örnek verebiliriz. Küresel riskleri giderek daha çok hissettiğimiz bu “belirsizlik” ortamında “nasıl iletişeceğiz” sorusuna, sosyal medyaya yaslanmayan cevaplar üretmek gerekiyor.

Aklıselim siyaset sahnesine özellikle de iletişime hakim olmak zorunda. Sözlerimize “aklımız ve kalbimiz” birlikte mihver olmalı ki gelecek dünyanın risklerini karşılayalım. Beck’in John Dewey’in dediği gibi: Siyasetin bağrında eylemler değil sonuçlar yatar…

BU OYUNA GELMEYELİM

İncelikle sabırla uzun süredir devam eden sosyal medya işçiliği, çıkarılan söylentiler kıvılcımları hızla alevlendiriyor, insanları vahşileştiriyor olayları bir sosyal yangın haline getiriyor. Fırsatı ganimet bilen popülist politikacılar da yangına körükle gidiyor. Manipüle edilen ise evini koruma duygusu…

Ankara Altındağ Mahallesi’nde yaşanan provokasyon hepimizin hafızasında onlarca utanç sayfasını canlandırdı…Ancak tarihte de benzerlerine üzülerek şahit olduğumuz böylesi provokasyonlar ne geçmişte kimsenin işine yaradı ne de bugün yarayacak. Sadece kaos çağına hizmet edecek. Sosyal ya da siyasal problemlerin çözümü ise hiçbir zaman kaosun içinden çıkmadı ya da çıkmayacak. Birlikte ortak bir gelecek vandallıkla inşa edilemez.