Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Sessizce… Kayıplara Saygı Ve İş yapma Zamanı

6 Şubat’ta fay hatları kırıldı ve bu kırığın üzerindeki şehirler büyük bir felaket ile karşı karşıya kaldı. Bu felaketin büyüklüğünü ne ekranda izleyerek, ne de felaketi yaşayan tek bir şehirden baktığınızda bile tam göremiyorsunuz. Bu topraklarda yaşanan en büyük deprem felaketi ve sonuçları ile karşı karşıyayız.

Depremden 12 saat sonra bölgede olan ve dün itibarıyla dönen birisi olarak söylemek isterim ki İngiltere coğrafyası kadar yaygın bir alanda yaşanılan depremin ardından konuşmayı bırakıp, yapılacak işlere odaklanmalıyız. Evlerin, hayatların içinden fay kalpleri yakarak geçti. Şehirlerini, sevdiklerini, hatıralarını kaybetmenin travması hem bireylerde hem de toplumda kolay kolay atlatılamaz. Yer yarıldı yerin içine girdi, yer yerinden oynadı deyimleri herhalde böyle bir zaman için söylenmiş olmalı.

Sabır, metanet ve yoğun bir çaba göstermek, elimizden gelenin en iyisini ardına koymadan sen ben kavgasına girmeden yapmak zorundayız. Evimiz üzerimize yıkıldı ve ölümü yaşadık.

Pek çok ibret ve ders aldığım bu süreçte ne yapmalı sorusuna cevap olarak önceliği ‘az ve yerinde konuşmaya’ veriyorum.

Herşeyden önce uzmanı olmadığımız, sadece fikir sahibi olduğumuz alanlarda ‘bence’ diye başlayan cümleler kurmaktan vazgeçmeliyiz. Onun yerine “Hangi yarayı sarabilirim?”, “Ne yapabilirim?”, “Kime faydam nasıl dokunur?” demenin peşinde olmak yaşatır bizi.

Bilimin dejenerasyonundan kaçınılmalı diyen Hacettepe Üniversitesi jeoloji Profesörü Candan Gökçeoğlu’na canı gönülden katılıyorum. Candan Hoca diyor ki; “Bilim insanlarının açık olmasa da halkın önünde tartışma, üstü örtülü de olsa en iyi ben bilirim havasına girmesi çok tehlikelidir ve bilimin dejenerasyonuna yol açar. Bu nedenle profesörlerin deprem konusundaki bilgilendirme çabalarını abartmamaları ve medyanın parlak ışıklarına yenik düşmemeleri gerekir.” 

HERKESİN DURACAĞI YERİ BİLMESİ GEREKİR” 

Bu kıymetli uyarıyı Candan Hoca deprem uzmanları için kullansa da ben bunu daha da genelleştirerek birçok sahayı kapsayarak kullanmak gerekir diyorum.

Profesörlerin her biri kendi otokontrol mekanizmasını çalıştırıp, duracağı yere kendisinin karar vermesi gerekir. Resmi rakamlara göre can kaybının 36 binleri geçtiği bugünlerde gerekli gereksiz çok konuşmak, her uzatılan mikrofona heyecanlanmak bilim insanının sorumluluğunun dışındadır…Yerbilimleri zor ve karmaşık bir alan olup, işin doğası gereği bazı konular tam açıklığa kavuşmamış, üstünde araştırmalar devam etmektedir. Bu nedenle, bilimsel tartışmalara medya üzerinden girmek çok tehlikeli.” 

Hepimiz kayıplarımıza saygıyla duracağımız yeri iyi bilmeliyiz. Buna sivil toplum, siyaset erbabı da dahil.

GÜZEL İNSANLAR

Ülkemizin yetişmiş iş gücü, ve çok güzel insanları var, ilk günden itibaren nerede ihtiyaç varsa orada olan, üzerinize düşeni hakkıyla yerine getiren… Hepsinin de sahada dertlere deva olduğunu gördüm, kimi bin, kimi bir kişinin. 15 milyona yakın insanın etkilendiği ve insanların barınmadan beslenmeye, sağlıktan psikolojik desteğe, iç çamaşırından battaniyeye her şeye ihtiyaç duydukları bir zamanda illa ki elimizden gelen bir şey olur. Öyle bir deprem ki en büyük gayret bile bir damla kalıyor.  Deprem domino etkisi yaratarak binaları hayatları yıkıp geçti. Herşeyi yeniden imar etmek için ise kelebek etkisi yaratan işlere ihtiyacımız var.

SAHADA NELER OLDU?

Depremde zarar gören illere oradaki yöneticilerin de depreme maruz kalması sebebiyle başka illerden vali, bir büyükşehir belediye başkanı, ilçe belediye başkanları,  iki kaymakam ve duruma göre her ile sorumlu bir veya iki bakan görevlendirildi. Depremden bir gün geçmeden herkes bölgedeydi. Olumsuz hava koşulları, yer yer TIR kazaları, yollardaki kırıklar, ekipmanın bölgeye gelmesini geciktirse de her ekip hızla bölgeye intikal etmeye çalıştı.

İllerden sorumlu belediyeler; bu süreçte tüm arama kurtarma ekiplerinin yanı sıra çöp toplayıcıları dahil olmak üzere ekipman ve elemanlarını, bir şehrin ayakta kalmak için ihtiyaç duyabileceği tüm makineleri TIR’larla bu illere çok hızlı taşıdılar. Seyyar tuvaletlerden, duşlara, mutfaklara, vidanjörlerden eksvalatörlere, itfaiye araçlarına, gıda malzemesine her tür ekip ve ekipman büyük bir organizasyon dahilinde Balıkesir’den, Kocaeli’nden, Konya’dan, Kayseri’den, Bursa’dan, Altındağ’dan, Eyüp’ten, Fatih’ten  deprem bölgelerine taşındı. Bu ekipler arama kurtarmadan, tıkanmış boruların açılmasına, çadırkentlere su verilmesinden şehrin hijyenine, gıda teminine durmadan çalıştılar ve hâlâ da çalışmaya devam ediyorlar. Ben sahada uyumadan çalıştıklarını gördüğüm bu illerin bütün belediye başkanlarını tüm saha ekipleriyle birlikte bu depremin kahramanları arasında sayıyorum.

Tabii ki AFAD’dan sivil toplum derneklerine, arama kurtarma ekiplerine, madencilerimize pek çok insana cankurtaran oldular. Ama yıkım o kadar büyüktü ki sayıları yetmedi, yetemedi. Mevcudun belki de 500 katı ekibe ihtiyaç vardı. Şüphesiz onlar Türkiye’nin kahramanlarıydı.

TIR şoförlerimizin yardımları hızla ulaştırma gayreti, KYK yurtlarındaki gençlerin fedakarlığı, oraların depremzedelere yuva olma çabası, Diyanet görevlilerimizin çabaları, gassallarımızın metaneti, gönüllülerimizin merhameti, ülkemin insanlarının yardımseverliği, arabasını doldurup bölgeye gelerek ellerinin erdiğine yardım etme çabası hepsi hepsi birbirinden kıymetli. Tüm çabalar kıymetli ve saygıyı hak ediyor. İstismarcılar elbette olacak ama bu kadar büyük bir ahın altında kalacaklarına inancım sonsuz.

Bu süreçte elden ele kardeşlik halkasını genişletmeye devam etmeliyiz. Asıl işler şimdi başlıyor. Merhamet ve sabırla bu yaraların sarılacağına inanıyorum.