Köşe Yazıları
Ayşe Böhürler
Tanklar ve Sözcükler
Türk Kahvesi programında pazar günü Ankara Üniversitesi’nden iletişim bilim profesörü Nuran Yıldız’ı konuk edeceğim. Program için hazırlanırken, hocanın askerin iletişimi üzerine Türkiye’deki ilk çalışma olan “Tanklar ve Sözcükler/Türk ordusunun Medya ve Siyasete Spin Etkisi” isimli kitabını, orduya dair klişe cümlelerle dolu sohbetlerimizi düşünerek büyük bir merakla okumaya başladım.
Nuran Yıldız “Orduların iletişim süreçlerinde önemli olan insanların ordulara bakarken bir silaha mı bir silahlı güce mi,yoksa refah ve güvenliğin teminatı bir araca mı baktıklarıdır” sözüyle kitaba giriyor. Kitabı yazmasına sebep olarak da “çağdaş ülkelerde asker siyasete müdahil olmaz” safsatasını gösteriyor. “ Çağdaş ya da değil her ülkede asker siyasete müdahale eder. ‘Çağdaş’lar bunu kapalı kapılar ardında yapar, bizimkiler kamuoyu önünde. ‘Çağdaş ülkelerde darbe olmaz’ diyorsanız bu doğru. Ayrıca bu kitapla askerin rahatını kaçırmak istedim, iletişimlerini gözden geçirmeleri için. Siyasetçinin rahatını kaçırmak istedim. Özeleştirilerini yapmadıkları için. TSK karşısındakilerin rahatını kaçırmak istedim, meydanın boş olmadığı göstermek için...”
Bir konferansta ona yöneltilen “ABD İngiltere gibi çağdaş ülkelerde askerler siyasetten uzak dururken, Türkiye’de neden siyasete müdahil oluyorlar? Bu demokratik midir?” sorusuyla başlayan asker-siyaset-toplum iletişimine dair merakı sadece teoride kalmıyor, bir dönem Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a danışmanlık yapıyor. Bu arada FETÖ’nün de hedefine girdiğini ve onlarında kendisiyle çok uğraştığını da belirtmek isterim.
“Bu soru sahiplerine ben de bu konuda ne bildiklerini soruyorum. Yanıtları genellikle suskunluk ve genel geçer bilgilerden öteye gitmiyor. Hollywood’da Pentagon’un bir bürosu olduğunu 1-2 protest yapımcı dışında neredeyse tüm film senaryolarının bu büroya 5 kopya halinde sunulduğunu, Pentagon yetkiliklerinin filmlerdeki tüm diyalogları Amerikan politikaları konusunda denetleyip düzenlediklerini bilip bilmediklerini, Pentagon’un strateji danışmanlarından Barnett’in yazdığı ‘Pentagon’s New Map’ kitabında anlattığı gibi ABD’nin uluslararası politikalarının Pentagon tarafından belirlendiğini bilip bilmediklerini soruyorum.” Kitaptaki bilgilere bir ilave olarak üzerine bir notu da ben paylaşmak isterim.
PENTAGON’UN KEŞFİ: MARİLYN MONROE
Norma Jeane Mortenson II: Dünya Savaşı sırasında ABD ordusu için insansız hava aracı üreten Radioplane fabrikasında çalışan genç bir kadındır. Ronald Reagan ise o dönemde ABD Hava Kuvvetleri Film Stüdyosu Birliği’nin başında bulunan bir yüzbaşıdır. Genç bir fotoğrafçıyı ordunun dergisi için Radioplane fabrikasında üretilen dronları görüntülemek üzere gönderir. Dronelar güzel bir kadın eşliğinde tanıtılmalıdır ve o kadın daha sonra Marilyn’in Monroe adıyla şöhret olan Norma’dır…
1942 yılında ABD Başkanı F. Roosevelt, John Ford ve Frank Capra gibi yönetmenlere film sipariş eder. Pentagon Hollywood’da bir irtibat bürosu açar. Franck Capra o dönemde Niçin savaşıyoruz? adlı bir dizi film çeker. O zamandan beri Hollywood ve Washington-Pentagon işbirliği devam eder…
OSMANLI- AMERİKALI KARŞILAŞMASI VE BOĞAZİÇİ…
Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili protestocuların gözaltına alınmasından endişe duyduklarını belirtip, “Temel hakları için mücadele edenlerle omuz omuzayız” açıklamasını okuduğumda gözümün önüne tarihin tozlu sayfalarına karışmış ilginç anekdotlar geldi. Malum, 1957’de yüksekokul olan, 1971’de Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşen Robert Koleji Amerikan toprakları dışındaki kurulan ilk modern Amerikan okullarından biri. Ama nasıl kurulur!
Cyrus Hamlin en büyük hayali olan bu okul için finansörü Cristopher Robert’tan ve bağışçılardan para toplayadursun uygun bir arsa için de arayış içindedir. Hamlin’in çok beğendiği bugünkü arsası ummadığı bir şekilde kendisine sunulur. Bu yer Ahmet Vefik Efendi’nin yeridir. Ahmet Vefik Efendi’nin bu yeri neden sattığının öyküsü oldukça ilginç. Hamlin, hatıralarında bu olayı Ahmet Vefik Efendi’nin kendisine anlattıkları ile kaleme alır. Ahmet Vefik Efendi Paris Büyükelçiliği zamanında cebinden yapmak zorunda kaldığı büyükelçilik harcamalarının Saray tarafından kendisine ödenmemesine kızmıştır. Hamlin’in söylediğine göre, daha sonra Sadrazam Ali Paşa, Ahmet Vefik’ten bu arsayı geri satın almasını ister, Vefik Efendi’nin cevabı; “Hay hay, Paris’teki sefaretin devlet adına yapılan masraflarını bana öderseniz, büyük bir zevkle geri alırım.”
Olayın başka bir ilginç boyutu da var: Sadece Osmanlı değil, Fransa, Rusya ve Cizvitler de okulun yapılmasına karşıdır. Cyrus Hamlin daha bu araziyi almadan önceden başlamak üzere, yaklaşık on yıl süreyle Babıali ile amansız bir “mücadele” verir. O kadar ki Robert Kolej’in açılışı ve yeni binaların inşaatı sırasında Sadrazam Ali Paşa öylesine huzursuz olmuştu ki, Hamlin’in aktardığına göre, “Bu Mister Hamlin hiç ölmeyecek mi, bu kolej meselesinden beni kurtarmayacak mı?” diye şikâyet etmişti.
Okulun inşaat izninin alınması tesadüfen İstanbul’u ziyaret eden Amerikan Donanması’nın başı Tuğamiral David G. Farragut’un devreye girmesi ile sağlanır. Hamlin meseleyi kendisine açar ve İstanbul’da yapacağı görüşmelerde bu kolej işinin ne olduğunu sormasını ister. Tuğamiral İstanbul’dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra beklediği inşaat izni çıkmıştır. Bu bilgileri okuduğum, “Cyrus Hamlin: Misyoner, Eğitimci, Müteşebbis” başlıklı makalesinde Uygur Kocabaşoğlu, “Hamlin öyle anlaşılmaktadır ki, yıllar süren ısrarcılığı ve mücadelesiyle sonunda ‘gambot diplomasisi‘ni harekete geçirmeyi ve istediğini elde etmeyi başarmıştır.” der. İnşaat iki seneden az bir sürede tamamlanır ve 1863’te Bebek Seminary Okulu’nda Cyrus Hamlin dışında, ikisi Amerikalı, biri Yunanlı, biri, Fransız, biri İtalyan ve biri de Ermeni yedi profesörü ve 4 öğrencisi ile öğrenime başlayan Robert Kolej 1871 Mayıs’ında yaklaşık 60.000 bin dolara mal olan yeni binaya taşınır. Ama resmi açılış töreni ABD’nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz’da pek görkemli bir şekilde yapılacaktır.