Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Tarih Büyük Harflerle Yazılmaz

Bu başlık, değerli tarihçimiz, tek partili dönemler ve İsmet İnönü dönemi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Cemil Koçak’ın kitaplarından birisine koyduğu isim. Cemil Koçak kitabın girişine şu cümlelerle başlıyor: “Artık öğrendim psikolojik savaşın önemli bir unsuru; yalan ve iftira. Sık denenir. ‘Ya tutarsa misali” … Cemil Koçak’ı bir tarihçi olarak bu iftiraların hedefi haline getiren şey yakın tarihimize ait uyduruk tarihçiliğe olan itirazıdır. Uydurma sözleri ifşa etmesidir. Bazen de belgelerin yanılttığı tarihçileri yazmasıdır.  En önemlisi de “görülen lüzum üzerine”, ”ihtiyaç halinde” tarih yazımına karşı çıkışıdır.

Sadece yazarlar değil, tarihi okuyucuları arasında da manşetlerden anlatılan  uyduruk tarihçiliğe itirazlar giderek yükseliyor. Artık herkes görüyor ki bu geçmişi eğip bükerek yazmak nesillerin aklı-selim düşünme yetisini de etkiliyor. Bu dürüst olmayan tarih algı ve aktarımının bizim de kuyumuzu kazdığına olan inancımı paylaşmak isterim. Bu velev ki yakın tarih olsun. 27 Mayıs Darbesi de bunlardan birisidir. Sebep ve sonuçlarının manşetlerin dışında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Görünen artçıları ise aşağıdaki gibi gelişmiştir.

27 MAYIS ARTÇILARI…

Türkiye’nin ilk darbesi ile 27 Mayıs 1960’da yapıldı. 1958’de Kara Kuvvetleri komutanı olan ve 3 Mayıs 1960’da Milli Savunma Bakanı’na ‘alınması gerekli tedbirlerle’ ilgili 10 maddelik mektup göndermesinin üzerine emekliye sevk edilmek üzere izne çıkartılan Cemal Gürsel, ihtilali gerçekleştiren subaylar tarafından İzmir’den uçakla Ankara’ya getirilip Milli Birlik Komitesi’nin başına geçirilir. 28 Mayıs’ta devlet ve hükümet başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilerini üstlenerek yeni hükümeti kurar. 10 Ekim 1961 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı seçilir. Bu süreçte parlamentoyu feshedilir, Demokrat Parti kapatılır.

İDAMLAR-SİYASİLERE MESAJ

14 Ekim 1960’ta başlayıp, 15 Eylül 1961’de karara bağlanan Yassıada duruşmalarında aralarında Celal Bayar’ın da bulunduğu 15 kişi idam cezasına çarptırılır. Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamı onaylanır. İdamlarla, gelecekteki siyasilere yönelik de bir gözdağı verilir. İdamlardan bir ay sonra 15 Ekim 1961’degenel seçim yapılır…

CHP’NİN TALEPLERİ HAYATA GEÇTİ

CHP’nin 12 Ocak 1959’daki Büyük Kurultayı’nda ilan edilen “İlk Hedefler Beyannamesi”nde yer alan birçok fikir 1961 Anayasa’sında yer bulur. “Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti;” diye başlayıp; “….Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabûl ve ilân ve onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adâlete ve fazilete âşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.” diye biten Anayasa’nın başlangıç bölümü darbeyi adeta meşrulaştırır.

Yeni Anayasa ile çift meclis uygulamasına geçilerek, TBMM’nin Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşması öngörülür. Çoğunluk sistemi ile seçilen 150 üye ve eski Milli Birlik komitesi üyeleri ile cumhurbaşkanı tarafından atanacak 15 üyeden oluşan Senato bir denge-denetim-fren mekanizması olarak siyasi sisteme eklenir. 1961 Anayasası ile getirilen hak ve özgürlüklerin bir bölümü 12 Mart Muhtırası’nın ardından 71-73 yıllarında yapılan anayasa değişiklikleriyle geri alınır.

İdamlardan 1 ay sonra yapılan ve Adalet Partisi oyların %34,7’sini, CHP %36,7’sini aldığı seçimlerden sonra Cemal Gürsel duruma bir daha müdahale eder. Gürsel’in siyasi parti temsilcilerini imzalamaya zorladığı “Çankaya Protokolü”nün ardından Gürsel Cumhurbaşkanı seçilir, İnönü Başbakan olur. 1965 ve 1969’daki seçimleri başında bulunduğu Adalet Partisi ile kazanan Süleyman Demirel rövanşını 1973’te alır. Askerlerin Cumhurbaşkanı adayı Faruk Gürler’e karşı, Bülent Ecevit ile anlaşır ve Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı olur.

12 Mart Muhtırası’nın ardından yapılan seçimlerle birlikte koalisyon hükümetleri dönemini de başlar. 1973 seçimi sonrası 1. Milliyetçi Cephe hükümeti olacak AP-MHP-MSP koalisyonu, 1977’de de Demirel’in başbakanlığında AP-MSP-MHP’den oluşan 2. Milliyetçi Cephe Koalisyonu kurulur.

Sonuç olarak; 1980 darbesine giden kardeşin kardeşi öldürdüğü, gencecik çocukların birbirini öldürdüğü, asıldığı, gizli ellerin suikastlerle ülkeye biçim vermeye çalıştığı ve tüm bunları bir günde sonlandıran 1980 darbesinin yolu 1960’dan geçmektedir. Türkiye’nin NATO’ya üyeliği, Kıbrıs meselesinin Türkiye’nin adaya müdahale etmek zorunda kalacağı bir safhaya gelmesi ve daha pek çok dış gelişmeyi içerdeki sürece odaklandığım bu akışa ilave edemedim… Ama şüphesizki ikisine birlikte bakmakta fayda var…