Köşe Yazıları

Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Yasın Ve Umudun Sesleri…

İşgal edilen coğrafyaların şarkıları, ağıtları kısadır. Beş, altı dakikaya hayat sığar. Kerkük türküleri de öyledir, göç türküleri de sürgün gurbet şarkıları da.

Tunuslu şarkıcı Emel Mathlouthi de coğrafyanın acılarına tercüman oluyor.

“Tüm yürekleri karanlık ve aç gözlülükle dolduran

Zorbaların yükselen duvarlarını gördüğün bir dünya…”

Bu itiraz onlarca kitaptan kıymetli. Sanatın dili sadece akla değil ruha sirayet ediyor. Yaşadığı coğrafyanın derdiyle, neşesiyle hemhal olan sanatçılar evrensel dili yakalayabiliyor. Kilometrelerce öteden, bambaşka dinler ve kültürlerden insanları bir araya getiriyor, aynı duyguda buluşturuyorlar.

GÜLMEYEN DİVA

Filistinli yazar Edward Said’in “umudun sembolüdür” dediği Feyruz da ülkesinin hüznünü yaşayan ve yaşatan bir sanatçı. Emel Mathlouthi gibi şarkı sözlerini kendisi yazmıyor, ama söylediği şarkıların hepsi dünyaya bir coğrafyanın hüznünü anlatıyor. Halil Cibran’ın dizeleri de dahil sesi her şiiri yüceltiyor.

“Bana neyi ver ve şarkı söyle, çünkü şarkı gönüllerin dengesidir.

Bana neyi ver ve şarkı söyle, çünkü şarkılar varlığın sırrıdır…”

O sadece Arap dünyasının değil dünyanın tanıdığı hüzünlü diva! “Dünyada ezilen coğrafyalarda kadınlar ve çocuklar gülmeden gülmeyeceğim” diyen Feyruz’un hiçbir konserinde gülümsediği görülmemiştir.

Feyruz, Filistinli çocukların acısını yüreğinde hissettiğini her fırsatta sanatı ile anlatmış ve anlatmaya devam ediyor.  ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliği Kudüs’e taşındığında “Ne Zamana Kadar Ya Rab” isimli ağıtı siyah bir kıyafetle kilisede seslendirmişti.

Şehirlerin Çiçeği isimli şarkısını 1967’de de Arap-İsrail savaşının yenilgisinin ardından Kudüs için “Ev bizimdir Kudüs bizimdir, elimizle Kudüs’ün şanını geri alacağız…” dizeleriyle seslendirmişti.

Geçen ay medyada yer alan bir haber, Arap dünyasının en büyüleyici sesi olan Feyruz’un  oğlunun cenaze töreni için evinden çıktığını ve taziyeleri kabul ettiğini söylüyordu. Uzun süredir dışarı çıkmayan 80 yaşın üzerindeki sanatçının evden çıkması gerçekten haber değeri taşıyordu. Feyruz Arap dünyasının en önemli kültürel sembolü, Arap coğrafyasının sınırlarını sesi ile çizen bir sanatçı. Bu nedenle yıllar sonra dışarı çıkmasına dair haberi okurken bu coğrafyanın acı kaderini müziğinde ses bulan ruhuyla anlatan bu sanatçıyı size biraz anlatmak istedim. Tabii en büyük kaynakçam bir Ümmü Gülsüm ve Feyruz hayranı olanı Prof. Dr. Namık Sinan Turan’dır. Hocam anlatsa eminim çok daha güzel anlatır ve söze  “Arapça konuşulan coğrafyalarda radyoların sabah saatleri Feyruz’a ayrılırdı, akşam üzerleri ve geceler ise Ümmü Gülsüm’ündür.” diye başlardı. Sina Turan Hoca Feyruz’un Aynasında Ortadoğu  isimli makalesinde Feyruz’un farkını şöyle anlatır. “Ümmü Gülsüm geleneğin sesidir. Feyruz ise gelenekten modern zamanlara uzanan Arap müzik geleneğinin başkahramanlarından birisidir. Gelenekten beslenen ama onunla yetinmeyen bir tarzın yaratıcısıdır.”

Ortadoğu ve İslam coğrafyasında kadın konularını çalışan birisi olarak benim açımdan Ümmü Gülsüm ve Feyruz’un hikâyelerini önemli kılan, seslerinin güzelliği kadar erkek egemen bir toplum içinde ses ve müzikleriyle Arap kültürünün bayrağını taşımalarıdır.

Feyruz Lübnan için Baalbek’in yedinci sütunu gibidir. Feyruz halkının yaşadığı her türlü acıyı yaşamış, ülkesini terk etmemiş ve dünyaya bunları sanatıyla anlatmıştır. Müziğiyle dünyaca ünlü müzikholleri dolup taşırmış, Olimpia konseri, Las Vegas konserleriyle bir efsane olmuştur.

Şarkılarının sözleri de öyle sıradan değildir. Lübnan ile Filistin’in ortak yazgısının, iç savaşın, sürgünün ortak belleğini taşır, haksızlığa uğramış toprağından sürülmüş insanların ortak hüznünü anlatır. En önemlisi de dünyanın tepkisizliğine karşı ses verir. Yasın ama aynı zamanda umudun çığlığıdır.

“Ey rüzgâr götür beni vatanıma” nakaratıyla 1968’de bir filmde seslendirdiği “Nessam Aleyna el Hava” isimli şarkı göçmen kuşlar gibi dünyaya savrulan tüm Lübnanlılara, Filistinlilere ses olur. Taşıdığı mesaj öyle güçlüdür ki; bir rivayete göre Feyruz’un “Nassam Aleyna el Hava” şarkısı çalındığında Beyrut iç savaşında silahlar susarmış.

Abartılı sözcüklerin tavırların ardına sığınmadan gerçek bir sanatçının vakur duruşunu temsil eder Feyruz… Binlerce insanın iç savaşta canını yitirdiği bir zamanda Li Beyrut “Lübnan benim sevgili vatanım, severim yoksulluğunla, ihtişamınla seni” sözleriyle iç savaşın acısını kalplere nakşeder. Beyrut’u sevmeye bu şarkı bile yeterlidir.

Ölümün sıradanlaştığı, duvarları kurşun izleriyle bezeli bir şehrin içinde hayata tutunmanın hikâyesini yazar ve yaşar. Yaklaşık on altı yıl süren iç savaşta Lübnan’da – Petra Opereti dışında- konser vermeyi reddeder. 2006 de İsrail Lübnan’ı bombalarken tüm konserlerini iptal eder. Savaş sonrasında ise gerek bağışları ve yardımlarıyla, gerekse konserleriyle ülkesinin toparlanmasında etkisi çoktur.

Sözlerin tükendiği, yavan kaldığı bugünlerde sanatlarıyla dünyanın tepkisizliğine ses veren iki cesur kadın sanatçıyı bir kez daha hatırlatmak istedim.