Köşe Yazıları
Ayşe Böhürler
İkiyüzlülük Siyaseti…
Amerika’nın himayesinde SDG ve PDY yönetimine bırakılan bölgelerde kadınların nasıl eşitlikçi biçimde desteklendiğine, çoğulculuğun nasıl güçlendirildiğine dair Batı basınında yüzlerce habere rastlamak mümkün.
Sedat Ergin dünkü yazısında bunun tam tersi iki uygulamaya dikkat çekiyordu. Birincisi Kürtçe müfredat zorunluluğu, Arapça eğitimin yasaklanması ve öğretmenlerin tutuklanması… İkincisi de kız çocuklarına ve öğretmenlere yönelik başörtüsü yasağı. BM Genel Sekreteri Antonio Gueteres’in 15 Aralık tarihli raporuna yansıttığı olayın detaylarını Ergin yazısında anlatmış…
Konuyu özetleyecek olursam durum şöyle: Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad Suriye’nin kuzeyindeki bir bölgeyi PYD/YPG’ye bırakırken, devlet dairelerini ve okulları yine kendi kontrolü altında tutuyor. Suriye rejimine bağlı kurumlar, özellikle de okullar Kürtler dışında Arap ve Süryanilerin de yaşadığı bu coğrafyada faaliyetlerini sürdürürken, oradaki Kürt yönetimin Arapça müfredatı yasaklaması, Kürtçe müfredatı zorlaması yeni bir sorun alanı ortaya çıkarmış. Öyle ki bu konu Birleşmiş Milletler raporlarına hak ihlali olarak yansımış.BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin temsilcisi Feridun Sinirlioğlu’nun da gündeme getirdiği bu konunun önemli başlıkları içinde; Arapça öğretmenlerinin hapse atılması da var. Rapora göre, bu karar Deyrezor, Rakka ve Haseke’nin muhtelif yerleşimlerinde öğretmenlerin, velilerin ve aşiret liderlerinin gösterilerine yol açmış. Bu protestolar üzerine ilan edilen yasak askıya alınmış.
Dikkat çekici nokta, özerk yönetimin bu kararı yalnızca kuzeyde Kürt nüfusun daha ağırlıklı olduğu Haseke bölgesi değil, baskın Arap dokusuna sahip olan Rakka ve Deyrezor’da da uygulamaya kalkışmış olması.
Gueteres’in hazırlattığı raporda, bu yasağın ifade, düşünce, vicdan ve din özgürlüklerinin ihlalini oluşturacağı belirtiliyor. Böyle bir yasağın kız çocuklarını, aileleri ve kadın öğretmenleri okula gitmekten caydıracağı, bunun kadınların çalışma ve eğitim haklarına zarar vereceği kaydediliyor.
Dillerden düşmeyen özgürlük sloganlarının dar kapsamdaki sınırları şimdiden belli …
…
YARIYOLDA BIRAKANLAR
Fatih Altaylı’nın HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ı konuk ettiği programı dikkatle dinledim. Yaklaşan seçim ortamında açıklamalar altılı masayı yakından ilgilendiriyor. Çünkü Kürtlerin oylarını alabilecekleri iddiasıyla masada yer alan partilerin oy yüzdeleri tamamıyla değişti.
HDP’nin ayrı aday çıkarmasıyla, Canan Kaftancıoğlu’nun yoğun çabalarıyla CHP’ye geçen ve kısmen de bazı illerde Deva Partisi’ne gidecek görünen Kürt oyları geri çağrılacak. Bu durum altılı masanın oy oranını da pazarlık kapasitesini de düşürür.
Mithat Sancar diyor ki “Bu kararımız ilkesel!.. Cumhurbaşkanlığı seçimi için adım adım kendi stratejimizi izleyeceğiz.”Yani “HDP seçmeninin ülkenin geleceğinde kilit rol oynadığını gördük ve bu kilidi altılı masaya yol vermek için değil, kendimiz için kullanacağız” diyor. Bu ilkesel kararda Amerika ve dünya konjonktürünün, bölgedeki diğer aktörlerin etkisini ayrıca değerlendirmek gerekir.
Ayrıca bu konuyu “demokratik dönüşümün bir parçası” olarak ortaya koyuyor ki; bunun kapsamı aynı zamanda iyide magog olan Kürt siyasetçiler için bir “U dönüşü” olabilir mi sorusunu bende uyandırdı. Tamamen başka bir stratejiye mi geçiliyor?
“Demokrasiye giden yolda yapıcı rol oynamak…” içi doldurulması gereken bir başlık. Bir diğer dikkat çeken açıklaması “Siyaset hakikatleri görerek yapılır…” Hangi hakikatleri gördüler sorusunu açmak gerekiyor.
M. Sancar altılı masayla ilişkiyi diyalogla sınırlıyor. “Önceden müzakere edilmiş ilkeler için diyaloğa varız.” diyor. Yol ayrımının gerekçelerini ise şöyle sıralıyor: “Diğer muhalefet partileri kayda değer bir adım atmadı. HDP seçmenine seslen-e-miyor. Tabanımızın %74’ü partim ne derse onu yaparım diyor. Korkak siyasete tepki gösteriyoruz…”
SANCAR’IN AÇIKLAMASIYLA KAYBEDENLER
Canan Kaftancıoğlu HDP seçmenini CHP’ye kazandırma stratejisinin yürütücüsüydü.
Kaybedenlerin başında Canan Kaftancıoğlu geliyor.
Liberal sol çevreler, Kürtlerin desteğiyle ikinci Cumhuriyet kurma hayallerinde olanlar kaybetti.
NE OLDU?
Sancar’ın hakikatleri gördük söyleminin ardında dünya konjonktüründeki değişim, Irak-İran-Suriye-Rusya-Çin- Avrupa siyasi dengelerindeki değişim başrol oynuyor. Ülkelerin kendi gündemleriyle fazlasıyla meşgul olması onlara verilen desteği azaltıyor.
Diğer taraftan ABD-Çin gerilimi, Ukrayna savaşının etkisi de değerlendirmeye dahil edilmeli.
Gördükleri hakikatin bir diğer tarafını da Türkiye’de yaşayan Kürt seçmen kitlesindeki değişim oluşturuyor. Bu kitle son 20 yılda yapılan reformlarla, bölgeye yapılan yatırımlarla çok değişti. Nefret politikası eskisi gibi karşılık bulmuyor. Hayat normalleşirken onlar da normalleşti. Yeni genç seçmen için Kürt devleti kurmak hayali artık işlemiyor. Mağdur hikayeleri eskisi gibi itibar bulmuyor. Gördükleri bir başka hakikat de bu olabilir.
Ne olursa olsun HDP seçim stratejisi olarak Ak Parti karşısındaki muhalefete bir kopuş yaşattı. Bu stratejinin sebep ve sonuçlarını dikkatle izlemek gerekiyor.