Feminizm, Neyin Hırsı? – Hülya Avşar

Feminizm, Neyin Hırsı? – Hülya Avşar

Türkiye'nin Kadın Meseleleri

Kadın yazarlar, sanatçılar, milletvekilleri, iş insanları, STK başkanları, aktivistler; siyaseti, bilimi, dini kimliği, modernleşmeyi, sosyal hayatı, şiddeti, çabayı, sorunları ve çözümleri kadın perspektifinden anlatıyor.

Türkiye’de Kadın Belgeseli Röportajları. Tarih : 2007 - 2008

Hülya Avşar

Hülya Avşar

Feminizm, Neyin Hırsı?

Kendine göre doğruları ve bunları açıklama cesareti olan bir sanatçı Hülya Avşar. Feminizme karşı: “Ben bir tek şeye inanıyorum: İstikrar. İstikrar bana hep doğru yolu göstermiştir.”

2016 yılında Avrupa’ya giden mülteciler üzerine hazırladığım belgesel çekimleri için Hollanda’ya her gittiğimde Müslümanlara karşı iklimin giderek karardığına şahit oldum. Mültecilere karşı tepki fazlaydı. Bu tepkilerin gün yüzüne çıkmasında aşırı sağcı Özgürlük Partisi Başkanı Geert Wilders’in etkisi büyüktü. “Anti Müslüman” kimliği üzerine siyasetini yapılandıran Wilders, mültecilere “testosteron bombaları” gibi aşağılayıcı söylemleri sarf etmekten vazgeçmiyor, bir nevi sokaktaki halkı “kışkırtıyordu”. Sokaklar onun diliyle konuşmaya başlamıştı.

Hollanda siyasetinde lider krizi, AB ile birlikte ortaya çıkan ekonomik sorunlar, sosyal yardımların azalması endişesi, terör ve IŞID gibi faktörler Avrupa siyasetinin yönünü sağcı ve ırkçı bir çizgiye doğru sürüklerken, ülkedeki Müslüman nüfusa ilişkin algı da değişmeye başlamıştı. Hollanda’ya her gittiğimde haberlere yansıyan “Müslümanları ülkemizde istemiyoruz” protestoları konuyu mülteciler ekseninden çıkarmış, genel algıyı besler hale getirmişti. “Ne olursan ol Müslümansan tehlikelisin” imajı giderek pekişiyordu. Halkın genelinde medyanın olan biteni abarttığı, aslında protestoların marjinal guruplar tarafından yapıldığı söylense de Wilders’in oyunu giderek artırması “Avrupa değerleri” kavramının yerini “Avrupalı milli kimliğine” terk ettiğini gösteriyordu. Dini değerlerini neredeyse kaybetmiş bir ülkede sol ve liberallerin de işbirliğine bir karşı cihat ruhu canlandırılmıştı. Bu çerçevede “ne oluyor” sorusunu Leiden Üniversitesi Sosyoloji ve Göç Tarihi Profesörü Leo Lucassen’e sordum. Cevaplarının bu anı ve gidişi anlama noktasında ufuk açıcı olduğuna inanıyorum.

Ben aşiret kızıyım. Türk, Kürt hatta Yörüklük gibi birçok unsur var ailemde. Fakat ben sıkı bir aşiret ortamında bulunmadım. Hep büyük şehirde yaşadım. Sülalemin çoğu Doğu’da yaşıyor. Korunması gereken gelenek ve göreneklerimiz muhakkak ki var. Aile içerisinde sadakat çok önemli. Fakat benim gibi İstanbul veya Ankara’da yaşayanlar bu kadar katı değil. Kadın ilk evlendiği kişiyle cinsel ilişkiye girilir diye katı bir kural yok bence. Benim için korunması gereken tek şey sadakat.

Erkeğin Koruması Olmalı

Öncelikle şunu söyleyeyim: Hiçbir şekilde feminist değilim. Feminizmi çok da kabul edemiyorum. Allah rahmet eylesin, Duygu Asena’yla bu konuda yıllarca tartışmalarımız oldu. O zaman Günaydın gazetesinde yazıyordum. “Feminizmi Kollayan Herkes, İcraatı Olmayan Lezbiyenlerdir” şeklinde bir yazım çıkmıştı. Yazdıklarım çok ağırdı ama bunlara daima inanmışımdır. Bence kadınla erkek arasında manevî anlamda bir takım duygu farklılıkları olmalı. Kadın her zaman bir erkeğin koruması altında olmalıdır. Bence bir erkek, bir kadın ilişkisinde muhakkak bir sahiplenme olmalıdır. Bir erkek, erkek gibi olmalıdır; evin içinde bir kişi hep bir adım önde olmalı. Çocukların aile içerisinde muhakkak bir kişiyi daha farklı görmeleri gerekiyor. O zaman saygınlık oluyor diye düşünüyorum. Feminizmin hırstan doğan bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü feminizm dendiği zaman bir şey beni itiyor. Halbuki onun adı başka bir şey olsa belki daha mantıklı gelecek.

Ben de çalışıyorum, o da çalışıp para kazanıyor. Fakat bu demek değildir ki, ev içerisinde erkek kadınla aynı hareket edecek. Açıkçası ben böyle bir erkekle yapamam. Ben hâlâ eşine hizmet eden bir kadınım. Onun için çok fazla feminizme yakın duramıyorum. Bu kadın hareketi meselesinde de beni hiçbir zaman engellemiyor. Çünkü onun da, ona göre uygun savunmamız gereken tarafları var ama savunmamamız gereken tarafları da var.

Evin İçi Ayrı, Dışı Ayrı

Kadın aile içerisindeki davranışlarıyla aile dışı davranışlarını birbirinden ayırmalı. Kadın çalışmalı, başbakan olmalı. Kadın da erkek gibi düşündüğünü söylemeli, çekinmeden hareket edebilmelidir. Fakat kadın evin içinde aile olmalıdır.

Kadın toparlayandır; erkek istese de bunu yapamaz. Çünkü elini taşın altına koyan ve birçok erkekten çok daha akıllı olan kadınlar var. Ben kendimi birçok erkekten; hem politikada, hem de iş hayatında çok daha akıllı görüyorum. Bundan iki ay kadar önce şehit düşen askerler ve anneleriyle ilgili bir yazı yazdım. İçimden geldi. Her kafadan bir ses çıktı “Sen kim oluyorsun da bu işe el atıyorsun.” diye. Ben sadece bir sanatçı değilim ki; aynı zamanda anneyim, vatandaşım ve kadınım. Duygularımı tabii ki söyleyeceğim, tabii ki taraf olacağım.

Para Ve Sadakat

Kadınların en çok ekonomik anlamda sıkıntı çektiklerini düşünüyorum. İkinci olarak ise, ilgisiz bulabilirsiniz ama, en çok aldatılmaktan şikâyetçi olduklarını okuyorum. Dergiye gelen mektupların çoğunda kadınlar aldatılmaktan yakınıyorlar ve “Sizin gibi kendi paramızı kazansaydık, sizin gibi güçlü olurduk!” diyorlar. Yani aslında sorun yine ekonomik.

Şehirli kadın kendini geliştirdikçe ailedeki düzen bozulmaya başlıyor. Köydeki kadın kendini geliştirmedikçe, erkek görsellikle karşı karşıya kaldıkça arada uçurum oluyor. Bu da yavaş yavaş çok eşliliğin artmasına, evliliklerin bitmesine, hatta aile kurulmasını engelleyen sebepleri ortaya çıkartıyor. Sadece iki kişiden oluşan evlilikler bana göre zaman içerisinde yok olacak. Çünkü dediğim gibi kadının para kazanması da problem, eşinin yükselmesi de problem. Dengeyi bir türlü kuramamış durumdayız. Aradaki uçurum giderek büyüyor.

İstikrar Doğru Yolu Gösterir

Bu AB’ye girme isteği ve çabalarımız; hani altyapısı sağlam olmadan üstte yapılan süslemeler var ya, bunlar bizi çok etkiledi. Bunlar aileyi, ülkeyi, devleti ve pek çok şeyi derinden yaraladı diye düşünüyorum. AB’ye girmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum.  İkincisi, de sömürge olacağız diye hissediyorum. Çünkü henüz hazır değiliz. Süs var, makyaj var. Makyaj silindiği zaman altından neler çıkacak kim bilir? Kendi kazdığımız kuyuya düşeceğiz sanki. Hadi gelin, deseler tökezleyeceğiz. Hemen gitsek özgürlüğümüz kısıtlanacak.

AB ile kendimizi kurtarabileceğimizi düşünmüyorum. Bir kere hükümette kim olursa olsun, istikrarlı bir şekilde ikinci kez iktidara gelmediği sürece; halk da hükümetine, devletine inanıp güvenmediği sürece adam olmamız mümkün değil. Biz önce bu istikrarı sağlamalıyız. Ben bir tek şeye inanıyorum: Yanlış bile olsa kararımın arkasında durduğum an onu doğruya çevirebilmişimdir. İstikrar, ama sadece istikrar bana hep doğru yolu göstermiştir.

Yönetici Kadınlar Sivri Olmalı

Türkiye’yi yöneten insanların -bakan, milletvekili, başbakan ya da hanımları olabilir- dünyayı şaşırtacak kadar büyük bir cesaretle, hiç kimsenin beklemeyeceği bir değişim yapıp gündeme gelmesi, Türkiye’nin veya Türk kadının neler yapabileceğini göstermesi lâzım. Ben bir başbakan eşi ya da bir bakan olsaydım Türkiye adına kendimi feda edip, çok sivri şeyler yapardım diye düşünüyorum. Yönetici kadınların daha cesur ve sivri olmaları şart. Bu dönem böyle bir dönem. Bu dönem geçtikten sonra istedikleri kadar sivri olsunlar işe yaramayacak.

Doğu-Batı Hattı

Ben kendimi hem Doğulu, hem de Batılı olarak tanımlıyorum; düşünce yapısıyla Doğulu, yaşam şekliyle ise Batılı. Son derece muhafazakâr bir düşünce tarzım var. Yaptığım sporu ve giydiğim dekolteyi çok seviyorum. Dolayısıyla bu anlamda da Batılı bir kadınım. Bunları da çok iyi birleştirmiş biri olarak, aslında politikacı olacakken yanlışlıkla sanatçı olmuş ve bu şekilde idare etmeye çalışan bir kadın olduğumu düşünüyorum.

Türkiye’nin, Türk insanının her krizde el ele olması kesinlikle çok önemli. Ben ne Avrupa’da, ne de ABD’de bunu görüyorum. Türkiye’nin en güzel tarafı, herkesin kriz anında birbirine kol kanat germesi. Vergide hep ön sıralarda yer alan bir sanatçı olarak konuşmaya da hakkım olduğunu düşünüyorum ve arsızlık da olsa konuşacağım.

Kadınlar, Kadınların Önünü Keser

Kadınlar, kadınların önünü muhakkak ki keserler. Çünkü erkeklerde henüz bu kadar fesat düşünceler gelişmemiştir. Yanlış anlaşılmasın; ben bu fesat düşüncelerin de zekâ ürünü olduğunu düşünüyorum. Ben mesleğimde önüme geçecek birine katiyen izin vermedim, vermem de.

Bir Ürün Olarak Ben

Samimi olduğuma inanıyorum. Kabiliyetliyim. Tabii ki çalışkanım. Bir de kendimi insan olarak değil de, ürün olarak görürüm. Her sene tekstilde bir ceket geliştirilip kumaşı nasıl daha kaliteli hâle getiriliyorsa, ben de kendimi bir ürün olarak görüyor ve her sene ona yeni bir şey katmaya çalışıyorum.

Son olarak da şunu söyleyeyim: Eğer aldatılan bir kadın olmasaydım hem kariyerinde hem de evliliğinde çok başarılı bir kadın olacaktım.

Neden İslamla savaşmak için parti kurulur? – Marianne Vorthooren

Neden İslamla savaşmak için parti kurulur? – Marianne Vorthooren

Avrupa, Mülteci ve İslam Karşıtlığı

Avrupa'nın Mültecilerle İmtihanı belgeseli için görüştüğümüz Avrupa'da 'sağduyu' sahibi akademisyenler, göç uzmanları, yardım gönüllüleri, mülteciler ve İslam karşıtlığını sorguluyor.

Röportajlar Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Hollanda, Almanya ve Danimarka'da 2016 yılı içinde yapılmıştır.

Marianne Vorthooren

Marianne Vorthooren

Neden İslamla savaşmak için parti kurulur?

Wilders’in aşırı sağcı partisinin körüklediği İslamafobiye karşı bir çağrı merkezi kuran Marianne Voorthooren: ‘Hollanda’da durum ciddi.’

Marianne Vorthooren Roterdam yaşayan bir Hollandalı Müslüman. Mültecilerin gelişiyle birlikte başlayan süreçte 66 camiyi organize edilmesiyle ortaya çıkan SPİOR isimli, İslamafobiye Karşı Çağrı Merkezi’nin kurucusu. Merkezleri Roterdam’da bulunan merkez İslamafobya’ya karşı Hollanda toplumunda bir duyarlılık oluşturmaya çalışıyor.

Hollanda’da İslamafobya ne zamandan beri bir sorun olarak hissediliyor?

Hollanda’da İslam’a karşı korkunun artmasında mültecilerin rolü büyük oldu. Bu, sadece Hollanda’nın değil Avrupa’da ciddi bir sorun. Biz de buna karşı örgütlendik. Bu bölgede yaşanan İslamafobik olaylar hakkında bir araştırma yapıyoruz. Kötü sözler söylenen insanlar, fiziksel saldırıya uğrayanlar, başörtüsü zorla çıkarılan kadınlar, evleri kundaklananlar, camilere yapılan grafitiler gibi birçok olay var. Hem Hollanda’da hem de Rotterdam’da bunları görüyoruz yani durum ciddi. Şimdiye kadar bu olaylar çok açığa çıkmıyordu çünkü bu  saldırılara maruz kalan Müslümanlar şikayette bulunmuyorlardı. Bu yüzden problem uzun süre küçümsendi. Anti-semitizm gibi diğer ayrımcılıkların yanında görmezden gelindi. Yalnız bütün Hollanda’da durum çok karanlık diyemem. Hayatlarını iyi bir şekilde yaşayan Müslümanlar da çok, camiiler yapabiliyoruz. Ama ciddi bir ayrımcılık içeren olaylarda artış var. Kamusal alandaki sözlü ve fiziksel saldırıların yanında istihdam piyasasında Arapça ya da Türkçe adı olanların ya da başörtüsü takan kadınların diğerlerine göre iş bulma imkanın daha az olduğunu gösteren araştırmalar var. Haberlere yansıyan olaylar da var.  Özellikle başörtülü kadınlar ile ilgili tepkiler görülmeye başlandı. Kamuya açık yerlerde kötü söz söyleme hatta fiziksel saldırı gibi durumlar oldu.

Tüm bu olaylarda Wilders’in etkisi,aşırı sağın güçlenmesinin etkisi var mı?

Wilders, “İnsanlar için Özgürlük Partisi”nin kurucusu. Oldukça seçici bir özgürlük, bazıları için özgürlük, herkes için değil. Ülkemizin karşılaştığı sorunlarla mücadelede popülizmi seçti, korkuyla karşılık vermeyi, belirli bir grubu günah keçisi ilan etmeyi, toplumumuzu bekleyen sorunlara karşı birlikte mücadele etmek yerine insanları bölmeyi seçti. Bu partinin odağı İslamla savaşmak, kendileri de bunu söylüyor. Bu parti üyesi bir parlamenterin, “Partim İslam’la savaşmak için kuruldu” dediğini duydum. İşin ilginç bir yanı var. Biliyorsunuz devam eden bir dava süreci var. Sonucun ne olacağını, hakimlerin kararını göreceğiz. İlginç olan şu, biri aynı şeyi ulusal radyoda Musevilik için söylese bu ülke olacakları kaldıramaz. Çifte standart var, bunun farkına varmalıyız. Biz derken Müslümanların yanı sıra Hollanda toplumunu kast ediyorum. Wilders’in düşünceleri sadece Müslümanları hedef aldığı için yanlış değil, prensipte yanlış. Bunu bir grup için yaparsanız ileride başka bir grup için de yapabilirsiniz. Ayrıca davranışlarının anti-demokratik olduğunu düşünüyorum ki bence bu çok tehlikeli. En büyük endişem bu. Parlamentodaki demokratik tartışmalar kendisine uygun gelmediğinde parlamentoyu terk ediyor. Televizyonda açık müzakerelere çıkmıyor çünkü yine kendisine uymuyor, hedef kitlesi onlar değil. Yargı kuvvetlerinin yani hakimlerin bile özgürlüğünü sorguluyor. Bizde güçler ayrılığı ilkesi var. Bunlar anti-demokratik eğilimler ve bundan endişe duymalıyız.

Wilders Hollanda toplumunda ne kadar etkili oluyor.

Azınlık bir grup için belki diyebiliriz Ben şahsen kimsenin doğuştan ırkçı doğduğuna inanmıyorum. Bu genetik bir şey değil, sonradan öğretilen bir şey. Avrupa’nın merkezinde yaşanan terör olayları, mülteci dalgası hep sağ kanadın elini güçlendirdi. Bu görüş siyaset arenasında kabul edilebilir bir hal aldı. Bu çok endişe verici. Diğer endişe verici şeyde  bunların karşısında güçlü bir karşı sesin olmaması. Hollandalıların birlik, eşitlik, özgürlük ilkeleri var ama siyasi alanda yeterince güçlü bir karşı duruş yok. Ana akım partilerin de aşırı olmasa da sağ eğilimli bir duruş almaya başladıklarını görüyoruz. Güçlü bir karşı görüşe ihtiyaç var.

Bu eğililimin artmasının mülteciler dışında sebepleri yok mu?

İnsanların kendi durumlarına dair korkularından kaynaklanıyor. İnsanlar tehdit altında hissediyor; iş bulabilecekler mi, güvendeler mi, çocukları iyi okullara gidebilecek mi? Bunun toplumun tamamının bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Bu  sorunu birlikte çözeceğimizi anlamak gerek.  Günah keçisi aramak kolaya kaçmak, “bu insanlar olmasaydı, bu problem olmazdı” demek kolaya kaçmak. Bu kolay cevap ama doğru cevap değil. Sorunun kaynağı bu. Sistemdeki sorunlara bakmaktan, ekonomik sorunlara odaklanmaktan daha kolay. Ekonomik belirsizlik de problemin kaynaklarından biri..

Buna karşı Müslümanların ne yapması gerekiyor?

İslamafobyanın farkına varılması, siyaset gündemine alınması için bizimki gibi birçok organizasyon çalışma yapmalı. Müslümanlar sadece İslamafobyaya değil antisemitizme de karşı çıkmalılar. Karşı çıkan sadece Müslümanlar olmamalı.

Hollanda’da Müslümanlar dediğiniz gurup içinde kimler var?

Hollanda ve Avrupa’da tek bir Müslüman topluluğundan bahsedemeyiz, çok çeşitli gruplar var. Bizim organizasyonumuz içerisinde de Türkiye, Fas, Pakistan, Surinam, Endonezya, Somali ve Bosna gibi birçok farklı ülkeden Müslümanlar var. Çok farklı kültürden insanların olduğu bir topluluk. Müslümanlar da bu farklardan dolayı birlik olmakta zorlanıyor.

Siz kuruluş olarak ne yapıyorsunuz?

Çözümün insanları bir araya getirmek olduğuna kesinlikle inanıyorum. İnsanların birbirlerini tanımaları gerek. Şimdilerde kendi adalarımızda, kendi dünyamızda yaşıyoruz, mahallelerde bu böyle. İnsanlar arasında diyalog yok, hiç iletişim yok. Bunu organize etmeye çalışıyoruz. Müslümanlar kendilerine yapılan haksızlıklara karşı koyduklarında tavrımız tutarlı olmalı. Sadece bize yapılan adaletsizliğe karşı değil diğerlerine yapılana karşı da tepki vermeliyiz. Örneğin, birkaç ay önce içinde bulunduğumuz camiye bir tehdit mektubu geldi. Üzerinde gamalı haç, Nazi sembolleri vardı. Çok kötüydü. Daha sonra Hollanda’daki Yahudiler Müslümanlara “sizi destekliyoruz, yaşananlar çok üzücü” şeklinde bir not gönderdi. İşte buna daha fazla ihtiyacımız var. Ancak böylece paylaştığımız değerlere sahip çıkabiliriz.

Çoğunluk Ilımlı Ama Sesleri Çıkmıyor – Henri Lenferink

Çoğunluk Ilımlı Ama Sesleri Çıkmıyor – Henri Lenferink

Avrupa, Mülteci ve İslam Karşıtlığı

Avrupa'nın Mültecilerle İmtihanı belgeseli için görüştüğümüz Avrupa'da 'sağduyu' sahibi akademisyenler, göç uzmanları, yardım gönüllüleri, mülteciler ve İslam karşıtlığını sorguluyor.

Röportajlar Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Hollanda, Almanya ve Danimarka'da 2016 yılı içinde yapılmıştır.

Henri Lenferink

Henri Lenferink

Çoğunluk Ilımlı Ama Sesleri Çıkmıyor

250 mülteciye bina tahsis ettiği için protesto gösterileri düzenlenen Leiden’in BelediyeBaşkanı Lenferink: “Aşırı sağ Avrupa’da azınlık ama sesleri çok çıkıyor.”

Hollanda’da İslam tehlikesine inanmayan bir çoğunluk da var, sesleri az çıkan. Geçen yıl bu konuyla ilgili gittiğim Avrupa ülkeleri içinde mültecilere ilişkin sivil kuruluşları ve yardım çalışmaları en güçlü ülkelerden birisi de yine Hollanda. Müslümanlarla Hollanda toplumunun uyumunun güçlü olduğunu söyleyen ve bunu destekleyen pek çok Hollandalı da var. Henri Lenferink’de bunlardan birisi. Wilders’in ülkeleri için iyi bir seçim olmayacağını söyleyen Leiden Belediye başkanı H. Lenferink sol-liberal eğilimi temsil eden PvdA partisinden. Kendi deyimiyle çoğunluğu temsil eden ılımlı ve makul kesimden. Leiden’a gelen 250 mülteciye bina tahsis ettiği için yapılan protestoları hoşgörüyle karşılıyor.

Şehrinize gelen 600 mülteci için Belediye önünde protestolar yapıldı? Neden?

Bunun için şehirde toplantılar yaptık, 600 kişiyi barındıracak konutlar inşa etmeye karar verdik. Burada kalma izni olan mültecileri yerleştireceğiz. Burada farklı semtlerden insanlarla görüştük, bu korkular gündeme de geldi ama hiçbir zaman esas sorun olarak görülmedi.  İhtiyacı olan mültecilere yardım etmek istiyorlar ancak bundan faydalanmak isteyenlerin arasında teröristlerin de  olabileceği endişesi var. Gerçekten mülteci olmayanlara karşılar. Arnavutluk, Sırbistan gibi savaş bölgesi olmayan yerlerden gelenler var.  Çoğunluk mültecilere yardım etmekten mutlu ama azınlığın sesi çok çıkıyor. Ülkede İslamafobya yaygın diyemeyiz. Büyük farklar var. Bazı bölgelerde İslamafobya insanların hayatının bir parçası iken bazı yerlerde hiç problem değil. Köln’de yılbaşı gecesi yaşananlar herkesin dilinde. Kadınların güvende olmamasından korkuyorlar. Yılbaşında bunları yapanlar gibi insanların geleceğinden korkuyorlar.

Mültecilerin Müslüman bir ülkeden gelmeleri sorun ediliyor mu?

Burada kalan mülteciler ile çok görüştüm. Böyle bir şikayet görmedim. İnsanların entegrasyonu için bir program başlattık. Burada kalmaya izni olanlar, 24 ay boyunca 7/24 bir programa zorunlu olarak katılacaklar. Flamanca öğrenecekler, Hollanda’da nasıl davranacaklarını öğrenecekler, iş bulmalarına yardımcı olunacak. Aynı zamanda da bu toplum hakkında bilgi sahibi olacaklar. Evde koltuklarında oturmak yok, dışarı çıkacağız. Bir futbol organizasyonumuz var, nasıl futbol oynanacağını öğrenecekler, kültürel organizasyonlarımız olacak. Mültecileri alıp onlara toplumumuzu öğreteceğiz. Bu, insanları entegre etmenin yolu onların artık yalnız olmadıklarını söylemek olacak. Bu programların büyük kısmının finansmanı gönüllüler tarafından oluşturuldu.

250 Mülteciye, 7 Bin Gönüllü

Kaç mülteci için yapılıyor bu program?

Henüz yasal izni olmayan mültecilerin sayısı 250. Büyük bir sayı değil ama burada her zaman hoş karşılanıyorlar. Onlar için bina tahsis etmemizin hemen ardından 7000 kişi yardım etmek için gönüllü oldu. 250 mülteci 7000 gönüllü. Daha sonra o kadar gönüllüyü memnun edecek kadar mülteci olmadığı için sorun yaşadık. Bu yüzden her yer İslamafobya var diyemeyiz. Bu şehirde öyle bir şey yok.

Belediyelerin mülteciler ile ilgili görevleri neler?  

İlk olarak geldiklerinde barınak sağlıyoruz çünkü yasal sürecin başlaması için beklemeleri gerekiyor. Hollanda’da kalıp kalamayacaklarını öğrenmek için 7-8-9 ay hatta bir yıl beklemeleri gerekebiliyor. Bu süreçte bir şey yapmalarına izin yok, sadece bekliyorlar, çalışamıyorlar. Mülteciler için en zor zaman bu. Paraları yok, kendi yemeklerini yapamıyorlar, çok zor bir dönem. Elimizden geldiğince yardım ediyoruz. Flamanca öğrenmelerine yardım eden gönüllüler var. Üniversiteler ücretsiz ders almalarına izin veriyor. Bazı üniversitelerde Arapça okuyanlar mülteciler ile pratik yapıyor. Burada birçok arkadaşları olabiliyor. 250 mültecinin sanırım yarısı Suriyeli ve büyük kısmı şehir halkı ile yakın ilişki içinde. Hafta sonları kaldıkları yerde yemek yemiyorlar, şehirde tanıdıkları var, arkadaşları ile yemeğe çıkıyorlar. Moğolistan’dan gelenler de var, onların iletişim kurması daha güç oluyor. Suriye’den gelenlerin çoğu iyi eğitimli. Öğretmenler, mühendisler var. İngilizce konuşuyorlar. Hollanda toplumu ile iletişime geçmeleri kolay oluyor.

Hollanda, Fransa, Danimarka gibi ülkelerde sağ siyasetin prim yapmasının sebepleri neler?

Avrupa’da sağ akım, güçlü bunu inkar edemeyiz. İnsanların bu görüşlere desteği artıyor. Ama çoğunluk değiller, çoğunluk ılımlı, büyük problemler istemiyor. Durum değişsin istemiyorlar. Çoğunluk mantıklı düşünüyor ve konuyu da mantık içinde tartışmak istiyor. Sonunda bu görüşün kazanacağına inanıyorum. Bizlerin de bir sesi var ve bunu duyurmalıyız.

Bu eğilimin yükselmesini neye bağlıyorsunuz?

Ekonomik yavaşlama zamanında her zaman böyle olur. Birçok insan işini kaybeder, televizyonda birçok sorun görürler ve basit çözümler ararlar. Basit çözümler çok caziptir herkes anlar. “Problemimizin sebebi budur. Bundan kurtulun sorun çözülsün” der ama tabii ki durum böyle değildir. Bir de ılımlı olduğunu düşünen taraflar var onlar da “insanlara yardım etmek iyidir ama bir yere kadar” demeye başladı. Bana göre aşırı sağ Avrupa’da azınlıklar ama sesleri çok çıkıyor. Hükümet nüfusun büyük kısmının böyle düşündüğüne inanıyor. Bunun için diğer insanların da sesini çıkarması önemli.

Hollanda farklı kültürlerden insanların bir arada bulunduğu bir yer. Afrika ülkelerinden, Fas’tan gelenler var. Şimdi de ciddi oranda Suriyeli geliyor. Bunun toplumsal etkisi nasıl olacak?

Birkaç yıl sonra bazıları geri gidecek, hepsi kalmayacak. 90’larda Yugoslavya’dan gelenlerde de öyle oldu. Suriye’den gelenlerin de çoğu kalacak ama bu problem değil. Biz bir erime potası olmaya alışığız. Hollanda’nın her şehri için bu geçerli değil. Daha kırsal yerlerde çok az yabancı var. Amsterdam gibi büyük şehirlerde ise bazen çoğunluk yabancı. Burada dünyanın her yerinden insanla yaşamaya alışkınız. 1960’lardan beri böyleydi. Nüfusun yüzde 89’unun yabancı olduğu zamanlar oldu. Buna alışkınız, buradaki pazarda karnabaharın İngilizcesini bilmiyorsanız çok az satarsınız, her pazarcı biraz İngilizce konuşur. Farklı ülkeden birçok insan sokaklarda dolaşıyor. Camiler ile işbirliği içindeyiz,

Ne oldu da mülteci karşıtı oldular? – Vahit Köroğlu

Ne oldu da mülteci karşıtı oldular? – Vahit Köroğlu

Avrupa, Mülteci ve İslam Karşıtlığı

Avrupa'nın Mültecilerle İmtihanı belgeseli için görüştüğümüz Avrupa'da 'sağduyu' sahibi akademisyenler, göç uzmanları, yardım gönüllüleri, mülteciler ve İslam karşıtlığını sorguluyor.

Röportajlar Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Hollanda, Almanya ve Danimarka'da 2016 yılı içinde yapılmıştır.

Vahit Köroğlu

Vahit Köroğlu

Ne oldu da mülteci karşıtı oldular?

“Bosna Savaşı’ndan sonra mülteci akını olduğunda halk tepki vermedi. Şimdi yakınlarına mülteciler yerleştirilince protesto eden insanlar var”

Vahit Köroğlu 39 yaşında, Hollanda’nın Leiden şehrinde yaşıyor. Çok erken yaşta Hollanda’da siyasetle ilgilenmeye başlamış. genç bir politikacı. Liberal, çevreci bir parti olan D66 partisini temsilcisi olarak Leiden Belediye Meclisi üyesi ve eğitim, spor mültecilerle ilgili komisyon başkanı olarak görev yapıyor.

 

Mültecilerle yoğun ilgileniyorsunuz. Hollanda’ya gelen bir mülteci hangi süreçlerden geçiyor?

Mülteciler Hollanda’ya gelmeden önce uzun bir yol sarf etmiş oluyorlar. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden dolaşıp son durak olarak belirli bir ülke seçiyorlar. Hollanda’ya geldiklerinde ilk yazışmalarını yaptığımız bilgilerini aldığımız bir nokta var. Orada ilk yazışmaları yapılıyor. Burada yol haritasında başlarından ne geçtiğini anlattıkları memurlar var. Onlar ilk etapta dosyaları hazırlıyor ve ondan sonrada dağıtımları oluyor. Hollanda’nın çeşitli yerlerinde olan büyük kamplara gidiyorlar. Bu kamplar 90’lı yıllarda, Bosna savaşından sonra yoğun bir mülteci akını olduğunda kurulmuş. Mülteciler burada Hollanda da kalıp kalmayacağı kararını bekliyorlar.

Irak, Afganlıların veya başka ülkelerden gelenlerin şansı var mı?

Onların durumları daha farklı. Çünkü Hollanda da bildiğiniz gibi mülteci yasasından yararlanabilmek için terkedilen ülkede gerçekten bir problem olduğunun ispat edilmesi lazım. Orda yani sizin geri dönmenizde gerçekten bir hayati tehlikenin ispatı gerekiyor. Bu ispat yoksa o zaman Hollanda hükümetinin size burada kalma izni vermesi çok zor. Genele baktığımızda akımın nerdeyse %67’si Suriye den geliyor ama diğer ülkelerden gelenler de var Afganlısı var İranlısı var Somalilisi var şuan Fas gibi ülkelerden bile akın olmaya başladı. Hak talep edenler var. Diyelim prosedürünüz tamamladı veya burada kalmaya hak sahibi oldunuz o şekilde bu merkez dağıtım yeri sizi bir belediyeye aktarıyor. Bu Leiden şehri de olabilir, başkası da, Leiden şehri bakanlık tarafından belirlenmiş sayı oranında mülteci almak zorunda. Leiden geçen ay 600 mülteci kabul edildi. Bu gönderilen mültecilere biz kendimiz Leiden çapında bakıyoruz. Biz bu insanları yeni Leiden’li olarak görüyoruz çünkü bu insanlar başka bir yere gitmeyecek. Leiden de kalacaklar. Buraya geldiklerinde bizim bunları yerleştirme mecburiyetimiz var. Sorun burada başlıyor. Bizde mevcut 600 tane ev yok bu insanları hemen derhal yerleştirme imkanımız da yok. Diğer taraftan ev bekleyen diğer insanlara da haksızlık etmiş oluyoruz. Bizde bu merkezi dağıtım sistemine benzer lokasyonlar belirledik şehrin içinde bu insanları dağıttık 50 şer 100 er 150 şer boş binalara, daha önce ofis, okul olarak çalışmış yerlere verdik.

Hangi haklara sahip oluyorlar?

Buraya yerleşen bir mülteci burada bütün haklardan yararlanabiliyor. Eğitim hakkı uluslararası bir hak derhal bundan yararlanabiliyorlar, çalışma hakkına sahip oluyorlar. Dil eğitimi mecburi bunun için ödenek alıyor. İş bulana kadar geçimlerini sağlayacak 800-1200 euro arısında bir maaş alıyor. Ayrıca çocuk parası da alıyorlar, sosyal sigortaları yapılıyor, sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlar.

Çalışabiliyorlar mı?

Çalışma haklarına sahipler ama işe girmeleri için önce ortama uyum sağlamaları lazım. Kendi evlerine yerleşmedikleri için işveren işe almaz. Belediye olarak bizim için önde gelen; bu insanların buraya yerleşmesi, dili öğrenmesi, en kısa zamanda ülkeye nasıl entegre edileceğine ilişkin konulardır. Biz bunun üzerine çalışıyoruz, yardımı sosyal kurumlar yapıyor. Bu insanların bu ortamı kavrayabilmesi için çalışıyoruz, eve kapanmaması noktasında sivili kuruluşlar devreye giriyor.

Mültecilerin Müslüman olması toplumda nasıl bir etki oluşturuyor?

Belediye’nin görevleri açısından Müslüman olmaları hiç bir sorun teşkil etmiyor. Ama toplumda maalesef sorunlar yaşanıyor. Hollanda’ya genel anlamda baktığımızda Müslümanlar bayağı zor günler yaşıyorlar. İç savaştan kaçan mültecilerin Avrupa’ya akın etmesiyle DAEŞ ve terör karıştırılıyor ve ister istemez ortamda gerginlik yaratıyor. İki ayrı dosya bir dosya olarak sunuluyor.

Toplumda mültecilere tepki var dediniz. Ne yapıyorlar?

Normal şartlarda bir mülteci akını olduğunda halk tepki vermezdi. Balkan savaşını buna örnek olarak verebiliriz. İlk defa tepkiyle karşılaşıyoruz. Şimdi evlerinin yakınındaki binalara mülteciler yerleştirilince tepki veren, protesto eden insanlar var.

Almanya’da kurulan PEGIDA gibi bir örgütün burada etkisi var mı?

PEGIDA Hollanda’ya da dağılmış durumda. Hollanda’nın çeşitli kentlerinde daha önce kampanyalar falan yaptı. PEGIDA’ya benzeyen birde siyasetçimiz var Wilders. Özellikle İslam üzerinden siyaset yapıyor, İslam tsunamisinden, istilasından söz ediyor ve şu an ki mülteci sorunuyla Müslümanları tek bir dosyaya bağlamakla meşgul .

Ne diyor?

Wilders, İslam’ı bir blok olarak kendine cephe almış. İslam düşüncesini her alanda hepsini yanlış buluyor. Entegrasyona inanmıyor. Müslümanları vahşi bir insanmış gibi gösteriyor. Daha doğrusu korku dağıtıyor. Ama çözüm noktasında hiçbir üreticiliği yok. Sadece her sorunun altında ne yapıp yapıyor bu işi Müslümanlara bağlıyor.

Avrupa sol partiler zayıflıyor mu?

Hollanda geneline baktığımız zaman şuan özellikle VVD, CDA gibi sağ partilerin büyük bir oy potansiyeli var. Sol merkez partiler ( SP, PVDA) popülaritelerini kaybettiler. Şu anda ki gündemde olan sorunlara çözüm noktasında fazla üretici olamıyorlar ve bundan dolayı da insanların merkez sağ partilere kaydığını görüyoruz. Merkez partilerde bu konuda bir baskı altında.

Hollanda hep sağ ve sol koalisyonlara yönetilen bir ülke. Wilders’in kazanması ülkeyi nasıl etkiler?

Hollanda hiçbir zaman sadece sol yada sadece sağ partiler tarafından yönetilmiş bir ülke değildir. Wilders’in büyük parti olarak çıkması Hollanda’yı çok büyük bir koalisyon krizine sokabilir. Çünkü ne sağda bir çoğunluk sağlayabilecekler ne solda bir çoğunluk sağlayabilecekler ve Wilders’e de hangi sağ ve ya sol parti destek verecek. Bir koalisyon çok zor kurulacak. Bir çok parti Wilders’e destek vermeyeceğini söyledi. Sağ ve sol partilerin birlikte bir koalisyon kurmaları gerekiyor. Bu da çok zor.